Etiket: Aydın

  • 19.YÜZYIL SONUNDAN 20. YÜZYILIN İLK ÇEYREĞİNDE TÜRKÇEMİZ ÜZERİNE YAZILIP KONUŞULANLAR- III-(Halil Nimetullah ÖZTÜRK)

    İlginçtir ki Cumhuriyetin kuruluş yıllarında aktif rol almış olan aydın,entelektüel eğitimli bilim insanları hakkında veriler çok az. Özellikle fotoğraflar karşımıza çıkmıyor. Videolar hemen hiç yok ! Halbuki bu aktivistler, bilim insanların ölüm tarihleri 1950’li yıllar. Fakat mesela Yunus Emre desek doğru yanlış pek çok bilgi dökülürken Cumhuriyetin ilk yıllarındaki aktif bilim insanları yok hükmünde. Halil Nimetullah ÖZTÜRK de bu bilim insanlarından biri. 

    Halil Nimetullah Öztürk

    Harf devrimi zamanında harf devriminin tutarsızlığına değinen Öztürk; Latin harflerine geçmek doğru bir yöntem değildir; asıl sorun harflerde değil, dilin kendi yapısında ve yazım kurallarının henüz oturmamış olmasındadır diye düşünüyor ve Latin alfabesine geçişi en azından çok gerekli görmüyordu. İlerleyen yazılarda belirtecek olduğum  Mustafa Şekip TUNÇ’un ateşli savunmasının tam aksine.

    (daha…)
  • Aydın İli Verileri


    AYDIN İLİ SOSYO-EKONOMİK ANALİZİ

    Kaynak: Hatice TOSUN / Aydın Denge Gazetesi /19 Ağustos 2024

    https://www.aydindenge.com.tr/yazi/hatice-tosun/19/08/2024/aydin-ili-sosyoekonomik-analizi

    Dağlarından yağ, ovalarından bal akan sözünün hakkını verircesine bereketli, insanlarının cömert ve misafirperver olduğu, zeytinyağlı yemekleri ile herkesi mest eden şehir. Her tarafında tarihten izlerini koruyan, tarihin içinde yaşatan; denizi, dağları, tarihi eserleri ve turistlik alanları ile son derece modern ama herkesi evinde hissettirecek kadar geleneksel, efelerin ve efendiliğin şehri. Büyükşehir, Aydın. İlimiz için elimizden geldiğince son veriler ışığında güzel bir analiz yapalım dedik. Baştan belirtmek gerekirse bazı verilerin ulaşımını sağlayamadığımız için açıklanan en son verileri kullandık. İlimizin nüfusundan başlayalım, yüzölçümü 7.943 km2 olan Aydın’da kilometrekareye 146 insan düşmektedir, son açıklanan 2023 yılı verisine göre il nüfusu 1.161.702 kişidir. Bu nüfusun 585.440’ı kadınlardan, 576.262’si erkeklerden oluşmaktadır. Aydın’ın yıllık nüfus bir önceki yıla göre %1,17’ artış olarak gerçekleşmiştir. Nüfusun %98,5’i okuma yazma bilen insanlardan oluşmaktadır. İlimizin okuma yazma bilmeyen kısmına baktığımızda 17.587 kişi okuma yazma bilmemektedir (https://biruni.tuik.gov.tr/ilgosterge/?locale=tr). Aydın ilinde 2023 yılı 15-64 yaş grubunun nüfus içindeki yüzdesi 67,09 ve 65 yaş ve üzeri ise 14,94’tür. Çalışma çağındaki nüfusun (15-64 yaş arası) yüksek olması, ilin işgücü potansiyelinin yüksek olduğunu göstermektedir(https://www.nufusu.com/il/aydin-nufusu). Aydın ili için yapılan İŞKUR’un işgücü piyasası araştırma sonuçlarına göre, 20 ve daha fazla istihdamlı işyerleri için toplam çalışan sayısı 96 bin 586 kişi olarak tespit edilmiştir. Cinsiyet bazında ise 65 bin 579 çalışan erkeklerden, 31 bin 7 çalışan ise kadınlardan oluşmaktadır. Aydın, 2023 yılında İŞKUR’da 42.305 kişilik açık iş ilanı verilmiştir. Bu açık iş ilanlarında ilk sırada 10.102 açık iş ile turizm ve otelcilik elemanı ihtiyacı vardır. 2023 yılında İŞKUR aracılığı ile 26.090 kişi işe yerleşmiştir. Bu sayının yüzde 41’ini kadınlar oluşturmaktadır. 2023 yılı sonu itibarıyla Aydın ilindeki kayıtlı işsizlerin sayısı 30.754 iken bu sayının içinde kadınların oranı yüzde 56,6; 18-24 yaş arası gençlerin oranı ise yüzde 19,3 seviyesindedir (https://www.iskur.gov.tr/kurumsal-bilgi/raporlar/).

    Aydın’ın Genel Ekonomik Durumuna Bakalım.

    En son 2022 yılı için açıklanan TÜİK verilerine göre Aydın ilimizin kişi başı Gayrisafi Yurt İçi Hasılası, 2021’de 58.763 TL olan kişi başına düşen milli gelir bir yılda yaklaşık ikiye katlanmış ve 125.800 TL olmuştur. Dolar başına kişi başına düşen milli gelir ise 7 bin 591 dolardır (https://cip.tuik.gov.tr/?il=9). Ekonomisi tarım, tarıma dayalı sanayi ve turizm ile tanımlanır. Nüfusun %71’i tarımla uğraşır. Ulaşımın kolaylığı, iklimin, doğal güzelliklerin ve tarihi yerlerin çok olması sebebiyle turizm oldukça gelişmiştir.

    Güzel ilimiz Türkiye’de incir üretiminde birinci, pamuk ve zeytin üretiminde ikincidir. Başlıca tarım ürünleri pamuk, buğday, kestane, arpa, patates, ayçiçeği, mısır, tütün ve susamdır. 2000’li yılların başından itibaren Aydın’ın tarımsal hasılası yüzde 496 artarak 9 milyar liraya yükselmiştir. Tarıma elverişli arazinin yarısı meyve ve sebzecilikle kullanılmaktadır. 2,5 milyon incir, 15 milyon zeytin, 1 milyona yakın turunçgil ağacı ile tarım oldukça ileridir. Senede 110 bin ton incir, 110 bin ton zeytin ve 45 bin ton üzüm elde edilir. Ayrıca badem, ceviz, armut, ayva, yeni dünya, kavun, karpuz, kestane, vişne, kiraz, kayısı, erik, elma ve her çeşit meyve yetişir. Sebzecilik ve seracılık çok gelişmiştir. Yılda ortalama 25 bin ton pırasa, 25 bin ton lahana, 60 bin ton patlıcan, 120 bin ton domates, 60 bin ton biber ve 40 bin ton soğan yetiştirilir (https://www.cografya.gen.tr/tr/aydin/ekonomi.html)Aydın’da 2023 yılında toplam tarım alanı 369.341 hektar olup, toplam işlenen tarım alanı 150.609 hektardır. Bu noktada Aydın için tarıma yeterli araziye sahip ve tarımda artabilecek potansiyele sahip olduğunu söylemek yanlış olmaz (https://biruni.tuik.gov.tr/ilgosterge/?locale=tr). Ayrıca belirtmek gerekir ki Aydın, Dünya incir üretiminin yüzde 26,5’ini karşılamaktadır.

    Güney Ege Kalkınma Ajansı (GEKA)’nın 2022 yılında yapmış olduğu Aydın’ın dış ticaret raporuna baktığımızda 20 yıllık süreçte ihracatta 7,7 kat, ithalatta ise 9,2 kat arttığına değinilmiştir. Aydın’ın 2022 yılı ihracatı, önceki yıla göre yüzde 13,1 artışla 1.198.339.767 dolar, İthalat ise bir önceki yıla göre yüzde 43,6 artışla 486.846.319 dolar olarak kaydedilmiştir. 2022 yılı verilerine göre Aydın (%11,5) taş ocakçılığı ve madencilik ana sektöründe İstanbul (%26,4) ve Ankara’dan (%16) sonra en fazla ihracat gerçekleştiren ildir. Her derde deva zeytin ve zeytinyağında ise Dünya zeytinyağı ihracat sıralamasında 6.sırada yer alan Türkiye’nin en fazla zeytin ve zeytinyağı ihraç eden 4. ili ise yüzde 10,5 ile Aydın’dır. Bir diğer önemli ihracatı ise Dünya kuru meyve ve mamulleri ihracat sıralamasında 1. sırada yer alan Türkiye’nin en fazla kuru meyve ve mamulleri ihraç eden 6. ili ise yüzde 9,3 ile Aydın’dır (https://geka.gov.tr/tr/sayfa/analiz-ve-raporlar).

    Ekonomik olarak bakacağımız bir diğer alan ise denizi ve tarihi eserleri ile büyüleyici turizm cenneti olan ilimizin elde ettiğimiz son verileri olacaktır. 2023 yılında ilimize gelen toplam turist sayısı 1 milyon 942 bin 64 olarak kayıtlara geçmiştir. Aydın için 2022 verileri ise yılda 3.200.000 ziyaretçinin geldiği ve bu özelliğiyle yabancıların en çok tercih ettiği iller arasında dördüncü sırada yer almıştır. Bu ziyaretçilerin ekonomiye katkısı ise 2,5 milyar doların üzerinde olduğu yetkililer tarafından açıklanmıştır (https://doi.org/10.58648/inciss.1371609).

    Aydının Vergi Yapısına Bakalım.

    Aydın’ın bütçe gelir ve gider dengesine bakmakla başlayalım, 2023 mali yılı içinde bütçe giderleri 3.040.441.036 TL, bütçe gelirlerinde ise 3.449.073.717 TL toplam tahakkuk, 3.386.161.908 TL tahsilat gerçekleşmiştir. Bütçe gelirleri içinde vergi gelirlerinin toplam tahakkuk eden 28.498.726 TL iken net hasılat 20.196.113 TL olarak bütçede yer almıştır (https://aydin.bel.tr/detail/4370/faaliyet-raporlari). Aydın’da 2023 yılında faal mükellef sayısı 109.868 kişidir. Bu sayı Türkiye’deki faal mükellef sayısının yüzde 1,54’üne denk gelmektedir. Aydın ilinin gelir vergisi mükellef sayısının toplam gelir vergisi mükellefi sayısına oranı yaklaşık yüzde 1,35’tir. Aydın ilinde Gayri menkul sermaye iradı (GMSİ) elde eden mükellef sayısı 2023 yılında 31.720 kişidir. Aydın ili GMSİ elde eden mükellef sayısının toplam GMSİ elde eden mükellef sayısına orası ise yaklaşık yüzde 1,40’tır. Basit usule tabi mükellef sayısı 2023 yılında 26.353 kişidir. Aydın iline kayıtlı basit usule tabi mükellef sayısın toplam basit usule tabi mükellef sayısına oranı ise yüzde 3,16’dır. Kurumlar vergisine ait mükellef sayıları incelendiğinde ise; 2023 yılında 10.345 kişi olduğunu görmekteyiz. Aydın iline kayıtlı kurumlar vergisi mükellefi sayısının toplam kurumlar vergisi mükellef sayısına oranı ise yüzde 0,90’dır. Son olarak Aydın ilinde KDV mükellefi sayısı 2023 yılı sonunda 42.363 kişi olmuştur. Aydın iline kayıtlı KDV mükelleflerinin sayısının toplam KDV mükellefi sayısına oranı yaklaşık yüzde 1,19 olarak gerçekleşmiştir (https://www.gib.gov.tr/kurumsal/stratejik-yonetim/faaliyet-raporlari).

    Uzun Lafın Kısası Sonuç Deme Vakti Geldi.

    Sonuç olarak Aydın hem coğrafi konumu hem de verimli toprakları ile çok değerli ve çok potansiyelli bir şehirdir. Nüfusuna baktığımızda yüksek okuma oranları ile bilinçli bir şehirdir. Tarım, turizm ve madencilik sektöründe ülkenin birçok ilinden ileridedir. İhracat rakamlarının özellikle tarım olarak daha yüksek noktalara ulaşması, üretimin desteklenmesi ile ithalatın da daha asgari noktaya gelmesi mümkün olacaktır. Geliştirilmesi gereken, gerçek potansiyelin yüzde yüzünü elde edilebilmek için yatırımlarla, daha fazla projeyle desteklenmesi gerekmektedir. Aydın tarihi eserleri ve antik kentleri ile daha fazla yayınla ülkemizde ve dünyada bilinirliğini artırarak turizmde de daha yüksek bir noktada olabilir. Özellikle bütçe gelirleri kısmına baktığımızda vergi gelirlerinin küçük bir paya sahip olduğunu görüyoruz. Sektörel anlamda genişlemeyle ticaretin önünü açabilir, artan faal vergi mükellefi ile bu oranların çok daha yüksek noktalara gelmesini sağlayabiliriz. Bilmeliyiz ki vergi gelişen ülkelerde, şehirlerde mükelleflere bir yük değil halkın refahını arttırmak için devletin yapmış olduğu harcamalarda bireylerin kendi üzerlerine düşen sorumluluktan başka bir şey değildir. 

  • 113 Yıl Önce Aydın

    113 Yıl Önce Aydın

    Yazan: Özcan ATAR

    Bugün Aydın sokaklarında dolaşırken aklıma bundan 100  yıl önceki hali geldi. Zeki Mesud ALSAN çocukluğunda Aydın sokaklarında gördüğü bir olayı şöyle anlatıyor:

    “…Bu sırada mahallede bir kaynaşma sezildi. Çocuklar yola doğru koşuştular. Kadınlar ileriye baktılar. Mustafa da anasının yanın­dan ayrılarak çocuklara yetişti. Ve kalabalık arasında garip kıyafetli, ve şim­diye kadar hiç görmediği iki insan şekliyle karşılaştı. Bunlardan biri oldukça yaşlı ve kısa boylu idi. Diğeri uzun boylu ve gençti. Koyu lâcivert renginde ve  kat kat denecek surette geniş kıvrımlı uzun fistanlar giymiş olan bu kadınların  başlarındaki alâmet daha çok seyre değerdi. Nasıl yapıldığına insanın aklının eremeyeceği kar gibi beyaz bir şeyler bunların başını iyice sarmış, onları biraz da heybetlendirmişti. Onları ilk görenler gece görseler mutlaka korkarlardı. Bir şeyler… gerçekten bu iki kadın kafasını, saçlarından -eğer varsa-bir telini bile göstermeyecek surette kapatan bu külahlar, tek bir parçadan ibaret değildi.,. Kanatlı, yelpazeli, girintili, çıkıntılı bir çok şekillerin birleşmesinden meydana gelmiş karışık bir nesne idi. Bellerinde  kemer gibi bir kuşak vasrdı. Yanlarında koca taneli ve birkaç devirli tesbihler asılı idi. Tesbihin fistanların eteklerine yakın uçlarında madeni birer haç sarkıyordu. Kollarında koyu renkli, küçük kamış çantalar vardı.Kadınlardan ve çoluk çocuktan mürekkep bir kalabalık onların etrafını, sardı… Onlar gülümsüyorlar, ve işaretlerle meramlarını anlatmağa çalışıyorlardı. Mustafa Hüseyin’in anasına sordu:

    – Teyze kimdir bunlar? Fatma kadın cevap verdi:

    – Onlar yedi kızlardandır. Hiç görmedin mi? Hasta çocuklara ilâç dağıt­mak için, ara sıra mahalleleri dolaşırlar.

    – Yedi kızlar kimlerdir? Neden ilâç dağıtıyorlar. Bu eteklerindeki istav­roz ne oluyor?

    – A çocuğum, onlar gâvurdur. Senin anlayacağın onlar kadın papazlar­dır. Tâ şu Rum mahallesinde bir manastırda otururlar.

    Mustafa, her adım atışlarında haç ile tesbih tanelerinin birbirine vurma­sından husule gelen bir çangıltı ile ilerleyen bu kadınlara hayretle bakmak­tan kendini alamayarak Fatma teyzenin son izahatını o anda kâfi gördü. Za­ten teyze de o sırada yedi kızlara işaret ederek onları evine doğru götürdü. Maksadı anlaşılmıştı, Hasta çocuğunu bu kadın papazlara gösterecekti. Ha­cıdan, hocadan medet görememiş, şimdi yedi kızlardan çare umuyordu. Genci kapıda kalarak ihtiyarı içeri girdi. Sundurmada bir şilte üstünde takat­siz yatan Hüseyin’in başını, bileğini yokladı. Diline baktı. Ve çantasını aça­rak bir kutu içinden birkaç hap çıkardı. Parmaklan ile sayı işaretleri yaptı-Ve onları Hüseyin’in anasına verdi. Dışarıda bekleyen genç yedi kız da, o sı­rada başka bir çocuğun nemli ve çipilli gözlerine bir merhem sürüyordu. Bu suretle davetli davetsiz, birkaç ev, birkaç çocuk daha muayene edildi. Haç & di. Kimse istavroza aldırış etmiyor ve dilleri anlaşılmayan bu garip kıyafetli yabancılardan çekinmiyordu. Artık gün batmak üzere idi ki, yedi kızlar, manastırlarının yolunu tuttular ve mahalledeki kadınlar…”

    Aydında Yahudileri şöyle anlatıyor Alsan:

    “Aydının Yahudi mahallesinde Yahudiliğin her tipine rastlanırdı, Hat bo­yunda Avrupa biçimi giyinen, güzel ve alafranga döşenmiş evlere sahip, olan, Fransızca konuşan, zengin denilebilecek haylî Yahudi ailesi vardı. Bunlar sarraflıktan, faizcilikten, ticaretten, komisyonculuktan para kazanır­lardı, Yeni yetişen oğullan, kızları Aydın Yahudiliğinin dar muhitinden dı­şarı taşarak onunla, dünyanın dört bir köşesi arasında münasebet tesis eder­lerdi… Bu suretle Aydın’da kazanılan paraların bir kısmı, dünyanın başka köşelerindeki Yahudi teşebbüsleri için de sermaye teşkil ederdi.

    Cumartesi günleri Yahudi mahallesi büsbütün başka bir manzara alırdı, Dükkânlar kapalı kalırdı. Zengin, fakir bütün Yahudiler o gün yeni elbisele-rırû giyerler. Ve akşam piyasasına intizaren kapıları önünde daha sakin ve rahat otururlardı. Vakit geçirmek için, kabak ve karpuz çekirdeği yerler, ve çenelerinin âyannı bu suretle muhafaza etmeğe çalışırlardı. Akşama doğru gençler kolkola piyasaya çıkarlar ve yaşlılar da evlerinin önünde birbirine daha sokularak hep bir ağızdan konuşmağa başlarlardı. Piyasa yerinin hu­dudu Yahudi mahallesinin hududunu pek geçmezdi. Çünkü daha ileri git­mek Yahudi dünyasından dışarı çıkmak demekti ki, buna ancak pişkin Yahudiler cesaret edebilirdi.”

               Rum mahalleleri hakkında şunları söylüyor :

    …“demiryolu garptan şarka Aydın’ı ikiye ayırdığı gibi, Aydın çayı da onu şimalden cenuba ikiye bölüyordu. Bu çay birçok Anadolu çayları gibi karar­sız, kaprisli ve faydalı olduğu kadar da zararlı bir çaydı. Yazın, küçülür, kü­çülür ve bazan da tamamen kururdu. Fakat kışın ve ilkbaharda azar, âdeta bir nehir manzarası alırdı. Üzerinde köprüler vardı. Ovaya doğru akar öte­de beride, arzusuna göre durur, gölcükler teşkil eder ve nihayet Menderes’e

    kavuşurdu.

    İşte Rum mahallesi bu çayın şark tarafında ve ovaya bakan tatlı bir mevki üzerinde idi.

    Üç arkadaş, çarşıdan sonra karanlık köprü denilen ve etrafı kapalı oldu­ğu için, köprü olduğu üzerinden geçilirken anlaşılmayan bir köprüden Rum mahallesine girdiler, Mustafa için, bu giriş, ilk girişti. Bu sebepten Mustafa etrafına merakla bakıyor ve yeni bir âleme dalmış insan vaziyetinde herşeyi görmeye, herşeyi anlamaya çalışıyordu.

    Eski Aydm’ın Rum mahallesi, hiç şüphesiz bütün Aydın’ın en mamur, ve en şenlikli bir yeri idi. Umumi vaziyetinden belli idi ki, burada oturanlar, hem zengin, hem bilgili, hem uyanık insanlardı. Oradaki kahveler, Türk kahvelerine benzemiyordu. Salon geniş, duvarları aynalar ile süslenmiş, ma­salar, sandalyeler cilâlı, büfe de çok zengindi. Tabiî bunlarda içki de vardı. Zaten Mustafa bunlara gazino denildiğini de işitmişti. Bu gazinolar fena bir şeymiydi ki, Türklerde böyleleri yoktu? Olsa olsa Türklerinkinde içki bulundurulmazdı. Fakat Mustafa’nın şimdi önünden geçtiği bu gazinolarda içen­lerin hepsinin Hristiyan olmadığı da görülüyordu. Dizlikli ve çepkenli şu genç adamlar efeler değil mi idi? Bunların bazılarında çalgı da vardı. Fakat söz ve ahenk Türkçe değildi….”

    Efeler ile ilgili aşağıda şu ilginç olayı belki de ilk defa okuyacaksınız:

    “…Mustafa, Aydın’da böyle bir tavassuta ve bunun neticesinde, ince Hüse­yin çetesinin dağdan inmesine şahid olmuştu…Hükümet kuvvetleri ile ince Hüseyin çetesi arasında hayli çarpışmalar olduktan sonra, çetenin reisi nasıl olsa bir gün galebenin hükümet tarafına kalacağını düşünerek affedilmek suretiyle bu işten sıyrılmayı muvafık görmüştü. Arkadaşları da onun fikrine iştirak ettiler. Bunun üzerine çete, hem tol*, hem de hükümet nezdinde sözü sayılan ve her tarafça sevilen Sadık Bey’e uzlaştırma rolünü oynaması için haber gönderdi. Sadık Bey de Kâmil Paşayla haberleşti. Mesele prensib itibariyle kararlaştıktan sonra mütareke şartları tesbit edildi. Çete, nereye kadar silâhlaı ile inecek, nerede silâhlarını bırakacak ne suretle kasabaya girecek, nerede kalacak ne vakit ve nasıl da­ğılacak, bütün bunlar iki tarafın mümessilleri arasında kararlaştırıldı…

    Bir gün Sami Bey, Mustafa’ya “yarın akşam İnce Hüseyin çetesini alma­ğa gideceğiz.” deyince, Mustafa birdenbire bunun mânâsını anlayamadı. Mustafa İnce Hüseyin çetesinin hikâyelerini işitmişti. Fakat onun affedilme­sinden ve bunun etrafındaki müzakerelerden tabiî haberdar değildi. Sami Bey biraz daha izahat verdi:

    – İnce Hüseyin affolundu. Bey babama dehalet ettikleri için, kendilerini buraya getirecek trende benim bulunmamı şart koşmuşlar. Ancak bu suret­le kendilerini emniyet altında görebileceklermiş.  Sen de gelirsin, olmaz mı?

    Mustafa memnuniyetle razı oldu. Hem bir seyahat. Hem efeleri görmek, Bu kaçırılacak bir fırsat değildi.

    Ertesi günü, ikindi vakti, Sami Bey lalası, Sadık Be/in kâtibi Kıbrıslı Ah-med Efendi ve Mustafa, küçük bir lokomotifle bir yolcu vagonundan mürek­kep hususî bir katarla Aydın istasyonundan Umurlu istasyonuna doğru ha­reket ettiler. Aydın’dan Denizli istikametinde ikinci istasyon olan Umurluya az bir zaman sonra varıldı.

    İnce Hüseyin efe ve arkadaşları, trenin muvasalatını tertibat aldıkları yerden bekliyorlarmış ki, daha istasyona yaklaşmadan muhtelif noktalardan silâhlan ile bir iki, meydana çıkan efeler işaretler yaptılar ve treni istasyon­dan evvel durdurdular…

    Ahmed Efendi, bu tertibatı bildiği için, Mustafa’nın hayret ve endişesine • iştirak etmeyerek vagondan indi. Ve bir efenin delâleti ile, înce Hüseyin’i^ bulunduğu yere doğru ilerlemeye başladı. Üç efe de silâhları tetikte küçük katan sarmışlardı. Sami Bey, Hacı Ali paşa zade Sadık Bey oğlu Sami Bey şimdi onların elinde idi. İsteseler dağa kaldırırlar ve belki de beş bin altın “fidye-i necat” alabilirlerdi. Fakat efe ölür, sözünden dönmezdi. Şimdi Saıfl Bey, onlan yeniden cemiyet hayatına kavuşturmak için gelmişti. Müzakere bitmiş, sulh yapılmıştı, Kancıkça hareket efelerin şanından değildi…

                İşte İnce Hüseyin ile öteki arkadaşları da geliyorlardı. Bunlann hepsi ye­di kişiydi. Hepsi de henüz otuzuna gelmemiş, genç yakışıklı, efelerdi. Üzer­lerindeki zeybek esvabları kadar, işlemelisine, yakışıklısına pek az olarak rastlanırdı… ipek kefiyeler… ipek gömlekler.,. Silâhlıklarında işlemeli kama­lar. Bütün bunlara bakınca insan, bu efelerin güvey girecek bir zeybek titiz­liği ile giyinmiş olduklarına hükmederdi…

    Hele ince Hüseyin. O ne endamdı? Eğer Fidyas ona rastlamış olsaydı, muhakkak dünyada onun heykeli ile erkek güzelliğinin ideal tipini vermiş olurdu…

    İnce Hüseyin hareket tertibatını aldı. Kendisi ile Sami Beyin, daha bir efe­nin lokomotifle, diğer efelerin de vagonda seyahat etmeleri kararlaştırıldı. İnce Hüseyin, pratik zekâsiyle, bu yolda hareket etmeyi emniyeti bakımın­dan daha muvafık görmüştü…

    Bu tertip altında Aydın’a dönüldü. Grup yaklaşmıştı. Tren zamanı olma­yan bu saatte istasyonda kimse bulunmazdı. Rehine vazifesini gören Sami Bey efelerin ortasında olduğu halde konağın yolu tutuldu. Tenha sokaklar­dan geçilerek akşam ezaniyle beraber Sadık Beyin selâmlığına varıldı.

    Artık efeler Sadık Beyin misafiri idiler. Hükümet tarafından bir tuzak kurulabilmesi endişesi de zail olmuştu.

    Efeler, üç gün Sadık Beyin selâmlığında kaldılar, Martinleri ile selâmlığa giren efeler, ertesi sabah martinsiz Aydın çarşısında dolaştılar. Alış, veriş yaptılar… Hâdise Aydın’da şayi olmuştu. Herkes efelere bakıyor, arkalarından maşallah diyordu. Galiba silâhlar, hükümete teslim edildi. Ve efelerde üç gün selâmlıkta yiyip, içtikten, Aydın’da gezdikten sonra dağıldılar. Bu olayla artık kahramanlık devrine son vererek her biri günlük hayatın mihnet ve meşakkatine tekrar dönmüş oluyordu….”

    İşte Aydından yüz yıl önce böylesine güzel ilginç heyecanlı yaşanılası bir yerdi.

  • Mysterious Rocky Hills Latmos

    Mysterious Rocky Hills Latmos

    written by: Özcan ATAR

    When I learned about the places we were going to explore for the project and I realized that as one who was born and raised in Aydin, I had never heard of these places before. Later on when I started to collect information about Latmos, the lack of resources showed that I was not alone. In my research about Latmos, I asked people if they had heard about the Latmos before and unfortunately no one in the groups knew about it. When we started this project, I knew that my task  would be very difficult in terms of finding all necessary information. Throughout the project duration, raising  awareness of people and make people care about the place they live has motivated me most. We all come into this world and as a person, leaving  a mark on popla by giving them a little information about my local community specialty made me very happy. I’m proud to be involved in this project.

    Now let me give you short information about Latmos. I have to say that this was the most satisfying  part of doing this project, telling people about Latmos .The more people I met who had never heard about Latmos, the more I felt proud of myself for doing  this meaningful job for the project.

    First of all, I’d like to talk about location of Latmos. Latmos is in the west of Turkey, the area between Aydin and Mugla Provinces. It is also known as mountains of five fingers.

    Let’s continue with the historical background of this region. The place we call Latmos is an ancient city. Outstanding  features of this ancient sites are 8000-year-old drawings on the wall of rocks, monastery of  the 7s and Heracleia.

    On the one hand, human silhouettes on these 8,000-year-old rocks show that people are settled in this region and started building a family life. Unfortunately, these rocks were damaged, broken and destroyed over time piece by piece. Now disappearing pigments of the newly preserved stones are photographed by completing  them digitally with infrared cameras. At the same time, a 1,000-year-old piece of ceramic thought to belong to a dog was found in this area.

    On the other hand, the monastery of the 7s, is a place where people from different societies took shelter in these mountains  in the 19th century. Later, a monastery life was established here and a church was built. Nowadays, if you visit the monastery, you will see the pictures of Jesus Christ on the walls of a place resembling a cave. Even though they started to fall apart, you can’t believe that such amazing things have been done in those years.

    Heracleia was again a region where communities took  shelter in from oppression, and a city was built here between 300-400 BC. The name Heracleia was taken from a character in Greek mythology of the period. Over the centuries, many communities have come to this area and have lived there.

    We hope that the beauty and history of Latmos will continue to be explored. Latmos has the same value as Gobeklitepe Temple in terms of time period. But unfortunately  the region is almost forgotten and destroyed in a remote corner. Perhaps in the future, who knows, we can learn where these people came from, their ancestors, culture, old technologies and the findings of the past might be the guide to the future to us.

    https://knotsofancientoriginaydin.com/2021/02/04/latmos-gizemli-kayalar/