Yazan : Özcan ATAR
Kur’an çalışmaları her çağda dolu dizgin yapılmıştır. Kur’an tefsirleri, Kur’an dilinin incelenmesi ve Kur’an çevresinde yazılmış kitaplar yüzyıllar boyunca devam edegelmiş ve daha nice araştırmaların yapılacağı da aşikardır. Önemli olan Kur’an üzerine en çok eğilmesi elzem olan Müslümanlar olması gerekir. Ancak derin uyku yüzyıllarından hala silkinip kalkabilmiş de sayılmayız. Hatta yapılan çalışmaların üzerinde dahi muvaffakiyetli çalışma azdır. Sadece Kur’an değil kendi eski eserlerimiz ve tarihimiz kültürümüz üzerinde de çok fazla kafa yorduğumuz söylenemez.
Sokak kültürlü sloganist nesiller yerine düşünen araştıran bilimsel buluşlara susamış bir neslin oluşması en büyük gayemiz olmalıdır aslında. Büyük bir devlet projesi ile ancak altından kalkılabilecek bu durum hemen her Türk insanın kalbinden de çağlayanlar gibi taşmalı heyecan hiç bitmemeli.
Bilim insanı olmak arzulanan en büyük paye olmalı ve bu payeye mevkiler birer uçurum oluşturmamalıdır. Mevki ancak belki birinci dereceden itenek olmaktan öte gitmemelidir. Yani bilim şana kul edilmemelidir.
Bir altın işlemecisi kadar gayretli sabırlı dikkatli ve rikkatli bireylerin beyin jimnastiğine, o kadar muhtacız ki ! Hemen her alanda ülkemiz bunu hak ediyor. Hem de art niyetli başlangıçların ortaya çıkardıkları çarpık görüşlerden azade olabilmenin de ilk kuralı her şeyde olduğu gibi bilim insanın da yerli olması değil midir?
Arzu edilenler inançlar temenniler bir yanda değerlendirilmeye, işlenmeye başlanacağı zamana bırakılırken daha ayakları yere basma döneminde elbette her çalışma dikkatle takip edilmelidir. Zaten bu yapılamadığı zaman bilimsel bilginin ortaya çıkarılması oldukça zordur. Bizim için Batılı oryantalistlerin azmi, üretkenliği öğrenilecek bir rol; niyetleri, bilgimiz dahilinde sadece uyanık olma sebebimiz olmalıdır.
Bütün çalışmaların “yarar” eksenli yapıldığı batı biliminin aksine “yaratan” eksenli çalışan doğu-islam bilim insanlarının, yüzyıllardır rehavete girdiği dönemlerden sıyrılma çabasındayken hala durmada ayak direten İslam ülkelerine takmadan yola devam etmek gerekiyor ki bunu söylememin yegane itkisi çevremizin bırakın bilimi bilgiyi yangın yerine dönmüş halidir. İnsan bir Müslüman olarak derinden çöküyor. Suriye Irak Mısır Lübnan Filistin Doğu Türkistan vs. tamamen yangın yeri ! Nesiller katlediliyor!
Biliyorum parmaklar var karıştıranlar var düşmanlar var boğmak isteyenler var! Var ama gene de elinde mürşidin Kur’an nasıl sana yetemiyor! Yetemiyor çünkü biz Kur’anla Batılının buluştuğu kadar da buluşmaya yeltenmiyoruz. Maelesef Batı Kur’anla çoktan buluşmuştu!!!
Elbette buluşma isteği Batıda farklı amaçlar içindi Ama Kur’an öyle bir hakikat ki kendisine bir sebeple bir defa buluşan yörüngesini izanı kadarıyla doğrultuyor. Çünkü Kur’ana açılmak demek bilime akla ve esrarengiz ruha kapı aralamak olduğundan –sen istemesen bile- çarpık zihniyetin şoklanır, arıtılır. Batı bilim adamı da bir anda şoklanıyor ve bu şokla daha bir gayretleniyor inceliyor arıyor araştırıyor ruhunu değilse bile dünyalığını bir şekilde buluyor düzenliyor ki bu ta m.ö. 9.yüzyıllarda (dikkat İsadan çok önce ) bir Aramice bir yazıtta “mt kln ‘lh rḥmn zy tṣlwth bh ysb” şeklinde kendini gösteren “merhametli tanrı” anlamındaki tamlamanın “RHMN” sözcüğünün Kur’anda da yerini alarak RAHMAN(RHMN) olan Allahın her gayrete takdim ettiği ödülün müşahhas bir delili oluyor.
Biliyorum bugün Türk ve İslam dünyası olarak zor zamanlardayız. Bilim bizden uzak şimdi; ama bilinçlenmek ve bilgiye doğru koşmak için bilenmenin sebebi olamaz mı bu zor zamanlarımız. O halde biz de yegane değerlerimiz olan çocuklarımızı güdülemeye başlamayalım mı? Evet bence yapabileceklerimizin içinde bize en yakını budur o halde “bi ism’illahi Er-RAHMAN Er-RAHİM” diyerek kolları sıvayıp beyni yıkayıp düşünceyi paklayıp uzun yollar için şimdi başlayalım!
ÖZCAN ATAR
