Etiket: birey

  • He Was A Quiet Man(2007)

    Watch Trailer : He Was Quiet Man (fragman)

    Film adı : He Was Quiet Man- Sıradan Bir Gündü

    Gösterim  tarihi : 2007

    Tür : Dram

    Ülke : Amerika

    Bireyin içsel ve çevresel faktörlerle mücadelesini  mükemmel anlatan filmlerden biri. Bob Maconel kötü bir gün geçirmektedir. İş yerinde mesaisini kasvetli, yaşadığı dünyadan tamamen kopuk hissederek geçirmektedir. Çünkü iş arkadaşları zorbadır, kibirlidir. Müdüründen en alt çalışan memuruna kadar hemen herkes  Bob’u normal bir insan olarak görmemektedir. Bob evde iş yerinde sanrılar yaşamakta ve iç sesi ona oyunlar oynamaktadır. Bob bu işyerini dinamitle havaya uçurmak niyetindedir fakat  o öldüremez. Kişiliği buna el vermez de . Berbat bir günde, bir kişi elinde silah işyerine gelir ve önüne gelene ateş açar ve pek çok kişiyi öldürür ve yaralar. Tam o sırada Bob çekmecesindeki silahla katili öldürür ve o günden sonra BOB işyerinin kahramanı olur. Fakat normal çalışma zamanlarında Bob’a yalan da olsa merhaba, günaydın diyerek geçip giden tek bir kişi vardır: Venessa. Venessa da vurulanların arasındadır ve ağır yaralıdır. Film tam da bu olaydan sonra gerçeküstü bir kasırgaya doğru  ilerleyecektir.

    Evet Avrupa ve Amerika sineması bireyi gerçek tüm yönleriyle analiz etmekte ve bu analizi sinemaya aktarmakta mahir.

    Bob Maconel ( Christian Michael Leonard Slater) sosyal anksiyetesi olan içine dönük, insanlarla ilişki kurmakta zorlanan bir kişilik. Ancak  onu bu hale getiren tüm iki yüzlülükler, insanların kibri, insanların zorbalığı değil midir?

    1. Toplumsal çürümüşlük
    2. Zorbalık
    3. Modern kölelik
    4. Kişisel ve toplumsal travmalar
    5. Ezilmiş horlanmış dışlanmış bireyler
    6. Sosyal anksiyete bozukluğunun yayılması
    7. Depresyon
    8. Sonsuz zevk arayışı
    9. Para, paraya ulaşma hırsı
    10. Modern insanın çilesi ve bu dünyadan sessizce ölüp gitmesi

    Batılılar filmlerinde insana dair dramatik ne varsa en ince noktasına kadar işliyorlar. Eeic Satie’nin Gnossiennes’i adeta içinize işliyor. Yavaş yavaş bireyin silinip gitmesi.Görmezden gelinmesi.

  • Devlet ve Amaç

    Devlet ve Amaç

    Yazan: Özcan Atar

    Devlet adı verilen büyük mekanizmanın baştan aşağıya sorgulanması dizayn edilmesi görev alanlarının tam anlamıyla tespit edilip dişililerin düzenli ve akışkan bir şekilde işletilmesinin sağlanması gerekiyor. Tabi bu temsil yeteneği çok güçlü bir iradenin uzun soluklu çalışmasıyla ancak üstesinden gelinebilecek bir durum.

    20. yüzyılın başlarında belirlenmiş pek köhneleşmiş kurallar bütününün tekrar ve acilen incelenip belirlenmiş olan çağ problemlerinin bir an önce çözülmesi gerekiyor. Beyinlerde oluşturulmuş ama kağıt üzerine düşmemiş teoriler ya da kitaplarda kalmış ama pratiğe geçmemiş bilgiler anlamlandırılmalı yararlı hale dönüştürülmelidir.

    Devleti teraziyi tutan bir el olarak düşünmek zorundaysak ki öyledir. Bu terazinin bir kefesinin devamlı yukarıda kalması da benzersiz bir adaletsizliği gösterir. Toplumlar bu dengeyi kendileri sağlamak zorunda kaldıklarında ortaya çıkacak yangının kaç yıl devam edeceğini tahmin etmek de zor. Suriye’de ve diğer ülkelerde çıkan isyanlar hepimizin gözü önünde. Tabi bunlar bizim için bir tiyatro değil.

    Onca büyük hacimli kitaplar engin düşünceler teoriler tezler vs. hep insanların gündelik küçük sorunlarının çözülmesi amacıyla üretilir. İnsanlar mutluluğun peşindedirler bu dünyada. Nafile bir bekleyiştir bu aslında ama gerçek gibi yaşanılan bu algılar dünyasında sanal yaşamlarımızın bize sunacağı sevinçler mutluluklar hayal kadar gerçektir de aynı zamanda . Gündelik çaresizliklerimize çareler sunup insana mutluluk vermesi için büyük karmaşık devlet sistemleri oluşturma çabası bir o kadar paradoksal durumdur hakikatte. Devletler, kanunlar, çabalar , arayışlar, buluşlar, fikirler fiziken küçük manen büyük insanın gözlerinden hüzünle bir damla yaş çıkmasın tık tık atan kalbi ızdıraplar içinde çırpınmasın diye değil midir?

    Toplumların oluşturduğu ruhsuz mekanikleşmiş devlet sistemleri ne kadar acımasız ve hoyratça ise gönüller o kadar yıpranmakta mutsuz insan cennetleri o kadar çoğalmaktadır. Daha bebeklikten başlayan esir olma ölünceye kadar devam etmekte insanın özgürlük arayışı da hiç bitmemektedir. Çalışıyorsunuz çabalıyorsunuz her yönünüzden ablukaya alındığınızdan “mutluluk” için “diğer alem”i beklemek mecburiyetinde kalıyorsunuz.

    Bireylerden yola koyularak oluşturulan Platon’cu devlet sisteminde en ilkel anlamıyla işçilerin (özel sektör çalışanlarının hepsi ki kamuda olanlar korunma kapsamındadırlar haliyle ), bilge ( yöneticiler-devlet içindeki alt-üst memur bürokrat,hakim savcı vs.) ve askerler (paşalar her rütbedekiler vs.) için çalışıp kanaatkar olmaları gibi bir anlayış bugün pratikte uygulanma şansını yakalamış ve kapitalizm ile belki Platon’un safça iyi niyetle söylediği bu sistem daha ileri giderek toplumun tepesinde “öğütme” görevini yapmaya devam etmektedir.

    Şu da söylenebilir ki doğrudur sistem/devlet, düzen, kısıtlama aynı zamanda özgürlüğün en geniş manada kullanılması için gereklidir. Evet özgürlük mutluluktur ve özgürlük için de sınırlar gereklidir ancak bu sınırlar ne kadar olmalıdır nasıl olmalıdır kime göre neye göre olmalıdır. Milyarlarca beyinden milyarlarca sınırlama kısıtlama fikirleri çıkarsa o zaman da “özgürlük” sorunu nasıl çözülecek. Var bunun cevabı ancak bu başlıbaşına bir konu.

    Bizim devlet sistemi kendi reflekslerinin içinde çözümler bulmuş ve kendi dairesi içinde kendi bireylerini kalkanla koruma görevini hakkıyla yapmaya çalışırken ötekileştirdiği kitleler ile arasını iyice açmaya başlamıştır. Ta Osmanlıdan hatta daha öncesinden gelen bir gelenek olarak gelen “devletin yüceliği” meselesi hala devam etmektedir. Pekala bu devam etsin ancak artık bu mekanizmanın da artık yağlanmaya yenilenmeye bir ihitiyacı yok mu? Elbette var.