Etiket: dram

  • Нелюбовь/Nelyubov/Sevgisiz

    Yazan : Özcan ATAR

    Film Adı : Нелюбовь /Nelyubov/  Sevgisiz

    Vizyon Tarihi: 18 Mayıs 2017

    Yönetmen: Andrey Zvyagintsev

    Oyuncular : Maryana Spivak (Zhenya)  , Aleksey Rozin (Boris) , Matvey Novikov (Alexey)

    Tür: Dram-Psikoloji

    Hani bu film için nereden başlamak lazım. Rus edebiyatını oldum olası severim. Gerçekçidir ayağı yere basar ve bireyi tam anlamıyla inceler ruhunun her halini irdeler. Bu film de öyle.

    Yönetmen Andrey Zvyagintsevin  İzgnanine (Sürgün) filmini yorumlamıştım. Bu filmde de kötü insan nasıl olmalıdır  ince ince anlatmış Zvyagintsevin. Gülmeler de sahte, insanlar lakayt, soğuk ama sanki aynı zamanda çok önem veriyorlarmış gibiler.

    Her şey gerçeğe yakın olsun diye midir bilmem cinsel içerikli sahneler fazlaydı. Artık bu eleştiriyi yazmak bile israf, cinselliğin gösterilmediği film neredeyse yok. Hatta filmlerde aşk ve cinsellik yoksa şaşırıyoruz.

    Boşan(ama)ma aşamasında olan dağılan bir ailenin dramı. Kendi hedonist duygularını ön planda tutan nefret dolu iki eşin mahvolmuş küçük oğullarının ortadan kayboluşu…

    Dağılmış bir aile üzerinden “Çürümüş” bir toplum. Vah! Bizim ülkemizde de bu kadar çürümüşlük olmasa da dünya filmlerinden çıkan sonuç gerçekten vahim!

    İki aldatan ve aldatılan arasında ve üçüncü sevgililer arasında öyle diyaloglar geçiyor ki aman Allahım! Biri birine soruyor “benimle birlikte oluncaya kadar kaç kişiyle yattın?” öteki susuyor diğeri sormaya devam ediyor : “1,2,3” diğeri susuyor zerre tepki vermiyor diğeri : “10” diyor diğerinden cevap yok ama ilginç olan bu soruları soran hiçbir cevap alamayınca üzülmeli değil mi ama yok hayır gülümsüyor. Diğeri konuyu daha fazla uzatmamak için salata yer misin meyve suyu içer misin gibi sorular soruyor güya seviyor.

    O kadar kokuşmuş ilişkiler yumağının içine bir de Ortodoks Hıristiyanlık kuralları sokuşturuluyor. Ortodokslukta boşanma yasak! Aman bu insanlar birbirilerinden fena halde nefret ediyorlar. Hıristiyanlık da neymiş birey onu zaten yıkıp geçti. Zaten boşanmanın mümkün olmadığı bir din mi olur. Din bozulursa insanlar da bozulan dini bu filmdeki gibi yıkar gider. Yani inanç zaten yok ama olsa da ne yazar.

    Ortada güzel akıllı duygusal bir çocuk var ama  anne baba çocuklarını hiç sevmiyor. İlginç olan ANNE yi babadan üstün tutan şey  çocuğuna tam bağlılık değil midir. Yok bu filmde. Anne çocuğunu en az baba kadar sevmiyor. Olacak şey değil. Babanın karakteri de bir ilginç. Eski karısı adam sevmediğini nefret ettiğini hiç durmadan haykırıyor. Adamda çıt yok. Filmde ilk sahnelerde zannediyorsunuz ki baba kuzu gibi de anne tam bir cadı. Film ilerleyince anlıyorsunuz ki o sessiz sakin tırsak adam hiç de göründüğü gibi değil. Ama kadının nefret edeceği kadar kötü mü o da değil. İlgisiz mi evet ilgisiz. Ya da karakteri ilgisizmiş gibi. Belki fazla içine dönük biri. Belki de değil. İşte film böyle insanı her varyantın olabileceğini düşündürtüyor. Filmde herkes aynı ölçüde suçlu herkes aynı ölçüde suçsuz. Anne babadan niçin bu kadar nefret ediyor. Baba anneden niçin bu kadar çok soğumuş. Anladım ki bunların aslında ne olduğunu en iyi yönetmen açıklar.

    Filmin sonunda toplum nasıl çürümüşse toplumların oluşturduğu ülkelerde de bir sevgisizlik var. Ukrayna ile Rusya savaşmaktadır. Ülkeler sevgisiz ebeveynler sevgisiz çalışma ortamları sevgisiz kafalar olabildiğinde dağınık ruhlar perişan.

    Bu yazıda, çocuk hakkında bilgi vermedim. İzleyince aslında 21. Yüzyılın  bireyleri nasıl paramparça ettiğini göreceksiniz.

  • He Was A Quiet Man(2007)

    Watch Trailer : He Was Quiet Man (fragman)

    Film adı : He Was Quiet Man- Sıradan Bir Gündü

    Gösterim  tarihi : 2007

    Tür : Dram

    Ülke : Amerika

    Bireyin içsel ve çevresel faktörlerle mücadelesini  mükemmel anlatan filmlerden biri. Bob Maconel kötü bir gün geçirmektedir. İş yerinde mesaisini kasvetli, yaşadığı dünyadan tamamen kopuk hissederek geçirmektedir. Çünkü iş arkadaşları zorbadır, kibirlidir. Müdüründen en alt çalışan memuruna kadar hemen herkes  Bob’u normal bir insan olarak görmemektedir. Bob evde iş yerinde sanrılar yaşamakta ve iç sesi ona oyunlar oynamaktadır. Bob bu işyerini dinamitle havaya uçurmak niyetindedir fakat  o öldüremez. Kişiliği buna el vermez de . Berbat bir günde, bir kişi elinde silah işyerine gelir ve önüne gelene ateş açar ve pek çok kişiyi öldürür ve yaralar. Tam o sırada Bob çekmecesindeki silahla katili öldürür ve o günden sonra BOB işyerinin kahramanı olur. Fakat normal çalışma zamanlarında Bob’a yalan da olsa merhaba, günaydın diyerek geçip giden tek bir kişi vardır: Venessa. Venessa da vurulanların arasındadır ve ağır yaralıdır. Film tam da bu olaydan sonra gerçeküstü bir kasırgaya doğru  ilerleyecektir.

    Evet Avrupa ve Amerika sineması bireyi gerçek tüm yönleriyle analiz etmekte ve bu analizi sinemaya aktarmakta mahir.

    Bob Maconel ( Christian Michael Leonard Slater) sosyal anksiyetesi olan içine dönük, insanlarla ilişki kurmakta zorlanan bir kişilik. Ancak  onu bu hale getiren tüm iki yüzlülükler, insanların kibri, insanların zorbalığı değil midir?

    1. Toplumsal çürümüşlük
    2. Zorbalık
    3. Modern kölelik
    4. Kişisel ve toplumsal travmalar
    5. Ezilmiş horlanmış dışlanmış bireyler
    6. Sosyal anksiyete bozukluğunun yayılması
    7. Depresyon
    8. Sonsuz zevk arayışı
    9. Para, paraya ulaşma hırsı
    10. Modern insanın çilesi ve bu dünyadan sessizce ölüp gitmesi

    Batılılar filmlerinde insana dair dramatik ne varsa en ince noktasına kadar işliyorlar. Eeic Satie’nin Gnossiennes’i adeta içinize işliyor. Yavaş yavaş bireyin silinip gitmesi.Görmezden gelinmesi.

  • KRAMER KRAMER’E KARŞI

    KRAMER KRAMER’E KARŞI

    Film Çekim Yılı          : 1979

    Yorum : Özcan ATAR

    Bu bir boşanma hikâyesi. Çift8 yıllık evli. Joanna ilgisizlikten, evliliğin sıkıcılığından, bir türlü kendini bulamadığından… gibi sebeplerle ( ki bu TED için anlamsızdır)  bavulunu toparlar ve evi Trek etmek için  Ted’i bekler. Çocuğunu eşini evini terk edecek kendini bulmak için uzaklaşacaktır.

    Ted iş hayatında çok başarılıdır ve terfi atlamıştır mutludur. Eve neşeyle gelir . Karısı Ted’e evi terk etmek üzere olduğunu anlatmak ister fakat işkolik Ted gene işle ilgili hemen telefona sarılır iş konuşmaya başlar o arada Joanna konuşuyor ama Ted onu dinlemiyorken Joanna nihayet sesini duyurur Ted’e: “Ben senden çocuktan evden ayrılıyorum” bir sessizlik şaşkınlık Ted’de. Neden? Ted Joanna’nın elinden bavulunu alır ama nafile Joanna kararlıdır gidecek. Bavulu da bırakır. Bavul dramatik bir bir şekilde Ted’in elinde kalır. Joanna asansöre bindiğinde kapılar kapanırken : “ Seni sevmiyorum…” der ve çocukla Ted’i baş başa bırakır. Etkileyici sahneler elbette. O an Joanna hakkında güzel şeyler düşünemiyorsunuz.

    Bu etkileyici sahneden sonra başarılı oyunculuk sergileyen küçük çocuk Billy (Justin Henry) ile babası sabahları çok zorluk çekerler. İşler Ted için iyice kötüye gider ama işkolik babanın çocuğunu nihayet tanımaya başlar. Ted işinde çok başarılıdır ama ilginçtir ki arabası yoktur her yere taksiyle yetişmeye çalışır. Sabah hengâmesinde baba çocuğunun kaçıncı sınıfa gittiğini bilmediği ortaya çıkar. Evden çocuğundan ve karısından o kadar uzak ki. Karısı Ted’e tam anlamıyla ders vermiş olur. Ama acı ve ağır bir ders verme bu.

    Filmin ilerleyen sahnelerinde anne aniden ortaya çıkar çünkü çocuğundan ayrılamamıştır. Mahkeme yoluyla çocuğun velayetini üstüne almaya çalışır ve alır da. Baba mahkemeye geçerli sebepler sunsa da Joanna babanın iyi niyetle girişip de sakarlığı sonucunda sonucu kötü sonuçlanan durumları mahkemeye daha iyi yansıtır. Fakat Joanna’nın yaptığı duygu istismarıdır. Filmin sonunda ilginçtir filmin başındaki sahne ile zıt benzerlik oluşturulur. Filmin başında anne asansörle aşağı doğru inerken baba yukarıda öylece kalır, son sahnede anne asansöre biner bu defa yukarı çocuğun yanına çıkarken baba aşağıda kalır. Acaba buradan ne anlamak gerek galiba o da seyirciye kalmış.

    Filmde elbette 1979 yılındaki eşyaları giyimleri iletişim araçlarını çalışma ofislerini görüp vay be! diyorsunuz.

  • Revolutionary Road- 2009

    Revolutionary Road- 2009

    Yorumlayan: Özcan ATAR

    Tür:  Dram, Romantik

    Süre :   2s 5dk 

     Senarist : Justin Haythe

    Evet  bu magazinsel bilgilerden sonra filme gelirsek. Görüntüler 1950’li yılları bize yaşatıyor. Giyimler eşyalar  harika. April ve Frank kendilerinin evelendikten sonra  herkesten farklı olacaklarına inanırlar. Evlenirler ve zaman ilerlerken dışarıdan pırıltılı bir aile izlenimi verirken içten çözülmeler başlar çift arasında. Frank ve April  tekdüzelikten sıkılmaya başlarlar. Frank aynı işte kazancını yükseltemez April ev hanımı olarak kalır ve küçük kasabada kendilerini hayal ettikleri yerde bulamazlar. Winslet  rolünde çok başarılıdır. Leonardo da hakeza. April bu hayattan kurulmanın başka bir ülkeye taşınmakla olabileceğine inanır fakat  Frank’ı da ikna etmesi gerekmektedir. Frank çok zor olsa da ikna olur ve Frank  farklı bir ülkeye gideceklerini herkese anlatır. April de mutludur. Aile artık mutludur. Aslında sadece Wheeler ailesi değil hemen pek çok aile mutsuzdur fakat herkes sıkıntısını içine atmaktadır. Karşı komşularına ziyaretlerinde Frank ve April , kasabadan ayrılacaklarını söylediklerinde komşuların tepkisi şaşkınlık ve kıskançlık olmuştur. Onlar da bulundukları durumdan mutlu olmadıklarını göstermişlerdir.

    Frank her ne kadar farklı bir ülkeye gitmek konusunda eşinden etkilemişse de gittiği ülkede eşinin çalışıp kendisinin işsiz evde oturacağı fikri düşüncesi onu içten içe kemirmektedir. Bir gün çalıştığı yerde patron ona terfi yapabileceği bir iş fırsatı teklif eder. Kazançları da artacaktır hem de Frank  rutinden kurtulacaktır. Fakat bu durum Frank için olumlu ise de April için daha fazla girdaba kapılmak olacaktır ki April bu helezondan kurtulamaz ve günler ilerledikçe April iyice mutsuzluk içinde depresyona girer. Frank’ın , bir zamanlar kendisini aldattığını itiraf ettiği aklına gelir ve April karşı komşuyla Frank’ı aldatır. İşler iyice sarpa sarmış ve o imrenilen  Wheeler ailesi tam anlamıyla çökmüştür. Frank her şeyden habersiz yeni işinde mutludur. April’in mutsuzluğuna anlam veremez. April komşuyla sadece bir gecelik beraber olur. Bir daha olmaz zaten komşusuna aşık filan da değildir. Sadece hayata eşi Frank’a karşı bir intikamdır. Ancak April komşudan hamile kalır. Bunu Frank’a nasıl izah edecek? İşler nasıl ilerleyecek? Okuyuculara bırakıyorum.

  • Izgnanie (Sürgün)The Banishment

    Izgnanie (Sürgün)The Banishment

    Vizyon Tarihi: 22 Şubat 2008

    Süre: 158dk

    Tür: Dram

    Senarist:  Andrei Zvyagintsev,

    Yapımı: 2007 – Rusya

    Oyuncular: Konstantin Lavronenko,Maria Bonnevie

    Yorumcu: Özcan ATAR

    Magnifikat
    Annunciation

    Alexander dağ evinde kendi sessizliğinde yaşarken ve her şey normal gidiyormuş zannederken Vera ona ilk şoku yaşatır ve : “Hamileyim, ama çocuk senden değil Alexander.” der.  Alexander beyninden vurulmuşa döner aslında hamileyim dediğinde Vera ona bile tepkisi “e tamam o zaman” gibidir. Ancak “senden değil” cümlesi gelince duyguları – ki  o da nefret- ortaya çıkar. Bir tokat Vera’ya…evden çıkar Alexander ve koşar, koşar, koşar sonra tekrar geri döner. Sessizlik iki tarafta cıvıldayan sadece çocuklardır. Ama Vera için çocuklar da hayat da bir önemli değildir. Her şey bu dünyada sukut etmiştir.

    Alexander dağ evine doktor çağırır kürtaj için. Vera kürtaj sırasında ölür!…Alexander pişman, üzgün ama ne fayda.

    Zvyagintsev’in filmlerinde hakim unsurlar: Sevgisizlik, derin sessizlik, harap evler, karanlık koyu gri sokaklar, din, uzun bitmez yollar, mutluluk, ümit  de olabilir anlamında geniş ovalar, engin denizler, sanat, gizem, derin bakışlar, beklentiler ve elbette şok . Bunlarla kuşatılıyorsunuz. Bu tip ağır giden filmleri sevmeyenler için elbette çok can sıkıcı olabilir.

    Filmin sonunu yazmayacağım ama bu yazıyı okuyanlar filmi seyrettiklerinde anlayacaklar!