Etiket: İslam

  • Ansiklopediler

    Yazan : Özcan ATAR


    Bilgi Toplumu ve Ansiklopedik Külliyatlar: Medeniyetlerin Zihinsel Çizgisi

    Tarih: 11 Aralık 2025

    Günümüzde tanıklık ettiğimiz olağanüstü dijital dönüşümün ve teknolojik ilerlemenin temelinde, Batı medeniyetinin tarihsel süreçte inşa ettiği güçlü bilgi toplumu yapısı yatmaktadır. Ham bilginin sistematik olarak işlenmesi, analiz edilmesi ve yayılması süreçlerindeki Batılı bilim insanının rasyonel yetkinliği, büyük ölçüde bu toplumların bireycilik eksenli kültürel yapısıyla ilişkilidir. Bireyin özerkliği ve kendini geliştirme çabası, kolektif yapılara kıyasla yüksek bir “konfor alanı” yaratma ve inovasyon dürtüsünü tetiklemiştir.

    Eleştirel yaklaşımlar bireyci toplumları duyarsızlıkla suçlasa da, tarihsel süreçler aklın önderliğinde yüksek bir yaşam standardının çekiciliğinin, her iki toplum tipinde de temel bir motivasyon olduğunu göstermiştir.

    Medeniyetlerin Dengesi ve Bilginin Evrimi

    Hiç şüphesiz, modern Batı Medeniyetinin temelinde, Antik Yunan’dan İslâm’ın Altın Çağı’na uzanan Doğu Medeniyetinin muhteşem dehalarının çalışmaları bulunmaktadır. Medeniyetler, yüzyıllar içinde bilgi transferleri ve etkileşimlerle birbirlerini dengelemişlerdir. Ancak, 10. yüzyıldan sonra Doğu’nun bilimsel gerileme eğilimine girmesiyle, 1800’lü yıllardan itibaren Batı, özellikle matbaanın yaygınlaşması ve aydınlanma düşüncesinin etkisiyle bambaşka bir boyuta evrilmiştir.

    Bu hızlı ilerleme, Batı toplumunda insan ve evrene dair zihinsel çalışmaları derinleştirmiş; Doğu toplumları ise çoğunlukla takip ve taklit pozisyonunda kalmaktan öteye gidememiştir.

    Ansiklopedik Çalışmalar: Bilginin Derlenmesi ve Yayılma Hızı

    Batı’nın bilgiyi elde etme, işleme ve yayma süreçlerindeki başarısı, en çarpıcı şekilde ansiklopedi çalışmalarında gözlemlenir. Bilginin kapsamlı bir şekilde derlenip gelecek nesillere aktarılması, Batı’nın zihinsel faaliyetlerinin merkezinde yer almıştır. M.Ö.’ye dayanan ilk örnekler olsa da, 18. yüzyıl Aydınlanma Dönemi’nden itibaren bu çalışmalar kitlesel bir külliyat halini almıştır.

    Bu külliyatların bazı önde gelen örnekleri, sadece bilgi aktarımını değil, aynı zamanda o dönemin sanatlarını, zanaatlarını ve üretim süreçlerini detaylı görsellerle (gravürlerle) sunarak bilginin somutlaşmasına öncülük etmiştir:

    Eser AdıYayın DönemiKapsamÖnemli Notlar ve Hacim
    Encyclopédie (Fransız)1751-1772Bilim, Sanat ve Zanaat35 cilt, 70.000’den fazla madde. Aydınlanma’nın sembolü ve bilginin görsel aktarımını (gravürler) vurgular.
    Encyclopædia Britannica1768 – 2012Genel Bilgi Külliyatı244 yıl basılı kalan, bilginin standardını belirleyen eser. İlk baskısı 2659 sayfadır.
    Der Grosse Brockhaus (Alman)1817-2008Genel Bilgi30 cilt, 300.000’den fazla madde. Modern bilim ve teknolojiyi en üst düzeyde yansıtan Alman ekolü.
    The Museum of Natural History1859Hayvanlar Alemi (Doğa Tarihi)8 cilt, 1500 sayfa. Viktorya döneminde İngiltere’de yayımlanmıştır.
    La Grande Encyclopédie (Fransız)1886-1902Bilim, Edebiyat ve Sanat31 cilt, yaklaşık 200.000 makale ve 15.000 gravür içerir.
    Ward Lock’s Illustrated Guide Books (“Red Guides”)1880-1970Seyahat Rehberleri (Coğrafya, Tarih)Binlerce cilt, yüz binlerce sayfalık muazzam eser. Birleşik Krallık’ta en popüler rehber serisi olmuştur.
    Büyük Sovyet Ansiklopedisi1926-1990Sovyet İdeolojisi, Bilim, TeknolojiDevlet destekli 150 cilt. 200 bin madde ele alınmış olması muhtemeldir.
    Childcraft: The How and Why Library1934-1999Çocuk Gelişimi ve Eğitimi16 cilt, ortalama 4000 sayfa. Çocukların merakını gidermeye odaklanmıştır.
    Collier’s Encyclopedia1950-1962Genel Bilgi Külliyatı24 cilt, 400.000’den fazla giriş, zengin illüstrasyon ve haritalar içerir.
    Histoire Générale de la Peinture1965Dünya Sanat Tarihi27 Cilt kitaptan oluşan Fransızca yazılmış dev bir sanat eseri
    Complete Prose Works of John Milton1953-1982John Milton’ın Tüm Nesir Eserleri8 cilt, 11 kitap, 5000 sayfalık külliyat.
    Encyclopaedia Britannica Macropaedia1979Genel Bilgi (Derinlemesine Makaleler)30 cilt, 30.000 sayfaya yakın. Konuları ders kitabı düzeyinde ele alan bir yenilik olmuştur.
    Encyclopaedia Judaica1971-1972Yahudi Medeniyetinin Tüm Yönleri16 cilt, 12-13 bin sayfa. Tarih, Teoloji, Sanat, İsrail Devleti gibi konuları kapsar.
    The Zohar (Modern Edisyon)2003-2008Tevrat’ın Mistik Yorumları (Kabala)23 cilt, 10.000 sayfa. Modern akademik çalışmalara konu olmuş mistik bir külliyattır.

    Bu devasa bilgi yığınları, Batı’da sırasıyla Sanayi, Bilgi, Bilişim ve Dijital Toplum gibi ardışık evrimleri tetiklemiştir. Makine, Bilgisayar, İnternet ve Yapay Zekâ gibi temel yapı taşları, bu zihinsel altyapı üzerine inşa edilmiştir.

    Doğu ve Asya Toplumlarında Durum

    Bilginin bu denli hızlı ve sistematik ilerleyişi karşısında, kadim Doğu ve Asya toplumları, önemli bir tarihsel kırılma yaşamıştır. Bilgi bu coğrafyalardan sadır olsa da, yön verici ve dönüştürücü bir etkiye ulaşamamıştır. Özellikle 10. yüzyıldan sonra gözlemlenen isteksizlik, kadercilik, irrasyonel bilimlere fazla eğilim ve nesnenin felsefi derinliğine vukufiyetin azalması gibi nedenler, Doğu’yu mistik âlemlerin fantastik rüyalarına sürüklemiştir.

    Türkiye’deki ansiklopedik çalışmalar ise, çoğunlukla dini konulara odaklanma veya belirli temalarda uzmanlaşma eğilimi göstermiştir.

    Eser AdıYayın Kurumu/YazarYayın DönemiKapsamÖnemli Notlar ve Hacim
    Kâmûsu’l-A’lâmŞemseddin Sâmî1889-1898Biyografi (A’lâm) ve Coğrafya6 cilt. Modern Türk ansiklopedisinin öncüsü, ancak sadece kişi ve yer adlarına odaklanmıştır.
    Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA)Türkiye Diyanet Vakfı1988-2016İslâm Dini, Tarihi, Kültürü ve Medeniyeti44 cilt (+ 2 ek cilt). Türkiye’nin en büyük ve en kapsamlı akademik dinî yayınıdır.
    Geschichte des Arabischen Schrifttums (GAS)Prof. Dr. Fuat SezginYüzyıl Boyuncaİslam Medeniyetinde Bilim Dalları ve Tarihi17 cilt. 7. yüzyıldan 1400’lere kadar İslam bilim literatürünü inceler.
    Hak Dini Kur’an Dili (Büyük Kur’an Tefsiri)Elmalılı Muhammed Hamdi YazırKur’an-ı Kerim’in Kapsamlı Tefsiri9 cilt (Orijinal baskı). Otoriter Türkçe tefsirlerden biridir.
    Türk Ansiklopedisi (Resmi Yayın)Milli Eğitim Bakanlığı1943-2002Genel/Ulusal Konular43 cilt. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduktan sonra başlattığı en uzun soluklu ulusal ansiklopedi projesidir.
    Türkler Ansiklopedisi (Özel Yayın)Yeni Türkiye Yayınları2002Türk Tarihi, Kültürü ve Medeniyeti21 cilt. Tematik bir yaklaşımla düzenlenmiştir.
    Hukuk-ı İslâmiye ve Istılahat-ı Fıkhiyye KamusuÖmer Nasuhi Bilmenİslâm Hukuku (Fıkıh) ve Terimleri8 cilt, ortalama 5.000-6.000 sayfa. Fıkıh alanında yazılmış en kapsamlı Türkçe kaynaklardan biridir.
    Eczacıbaşı Sanat AnsiklopedisiEczacıbaşı Yayınevi1993Sanat Alanı3 cilt. Türkiye’deki tematik ansiklopedi örneklerinden biridir.

    Bu tabloda da görüldüğü gibi, hacimli ve genel konuları kapsayan külliyatlarda Batı’nın nicel ve nitel üstünlüğü açıkça ortadadır.

    Sürükleyenler ve Sürüklenenler Dengesi

    Bilgi, ırklar ve coğrafyalar arasında dolaşarak dünya halklarının zihin dünyasını ve davranış düzenini kökten değiştirmiştir. Bu bağlamda, yakın gelecekte sürükleyen-sürüklenenler düzeninin nasıl değişeceği temel bir sorudur.

    Ancak, son dönemde Türkiye’nin kısa sürede insansız hava araçları (İHA/SİHA) ve elektrikli araçlar gibi yüksek teknoloji alanlarında hızla aksiyon alması, bilginin hızlı değerlendirilmesinde atılan somut adımları göstermektedir. Bu hamleler, ülkenin en azından bazı stratejik noktalarda “sürüklenen” pozisyonundan sıyrılma çabasının kanıtıdır. Silah ve teknoloji mühimmatları alanında Türkiye, Pakistan ve Hindistan gibi ülkelerin (Batı destekli Çin, Japonya ve Tayvan hariç) bu sıyrılmayı kalıcı hale getirip getiremeyeceği, gelecek yüzyılın en kritik sorularından biri olacaktır.

    Sonuç olarak, ansiklopedik külliyatlar, medeniyetlerin zihinsel birikimini, rasyonaliteye verdikleri değeri ve bu sayede ulaştıkları teknolojik gücü somutlaştıran birer turnusol kâğıdıdır. Gelecekteki liderlik, bilgi üretimini, işlemesini ve yaymasını en kapsamlı şekilde sürdürebilen zihinlerin olacaktır.


  • İlk İnsanın Yaratılışı

    İlk İnsanın Yaratılışı

    Mustafa İslamoğlu’na ait İnsanın yaratılışına dair en tatmin edici makalelerden birini alıntılıyorum. 

    Baki olan sadece Allah’tır. Ruhun ölümsüzlüğü akidesi, hem ‘Allah’ın her şeyin yaratıcısı olduğu’, hem de ‘Allah’tan başka her şeyin fani olduğu’ kur’ani ilkelerine aykırıdır.

     Yeryüzünde fesat çıkaran ve kan döken kimdi?

    (daha…)
  • Gelenek ve İslam

    Gelenek ve İslam

    Yazan : Özcan Atar

    Öncelikle İsmail KILIÇARSLAN’ın bu yazısını okuyunca içim burkuldu. “CAHİL” kelimesini ne kadar çok kullanmış. Gelenek dışı olanlar Cahil, seküler kısım zaten CAHİL. İslamoğlu ve Dücane CÜNDİOĞLU’nu yamanmaya çalışan Cahiller olarak telakki ediyorken onların yanına bir de Talha Hakan ALP’i de yazmış ki gelenek dışındakilerin CAHİLLİK te ne kadar ileri boyutlara gidebildiklerini okuyucular anlasın da ONLARDAN uzak çok uzaklarda dursunlar. 

    Her şeyden önce Talha Hakan ALP İslamın gelenekseli ile bir sorunu yok onun sorunu İslam’ın kensiyle. Yani İslamoğlu ile onu bir tutmak asla doğru olamaz. 

    İslamoğlu da “İslam gelenek ve kültürünü” zaten kabul ediyor. Ancak İslam ile geleneksel İslamı net çizgilerle ayırıyor. Hadis literatürü, menkıbeler ve mezhebi farklılıkları kendi içinde değerlendiriyor İslamoğlu ve ona yakın gruplar. Hadis eşittir İslam, mezhep eşittir İslam görüşününe asla katılmıyorlar ki bence de doğruyu bulma çabamızda ben de Caner hocanın düşüncesine/görüşüne katılıyoruz. CAHİL kullanılabilecek en zayıf kelimedir. Yazıyı alıntılıyorum:  

    “Önce, yoldaşım Eyüp Gökhan Özekin’in nefis tespitini alıntılayarak başlayayım: Dücane (Cündioğlu), Talha Hakan (Alp) ve benzerleri şu yüzden önemli. Bunlar, Müslümanları “dışarı çıkarma” işini büyük bir hevesle yapıyor. Çünkü insana veya dünyaya dair söyleyebilecekleri başka bir şey yok. Tüm sermayeleri ‘bize” ve “buraya” dair. Başka bir alana hevesli değiller çünkü başka bir alanda anlamlı değiller. Taşralılıktan “kentliliğe”, gelenekten “yeniliğe” sıçramaya çalışan ezik muhafazakârlar da bunların müşterisi oluyor. Muhafazakâr kitleye hitap etmeyi terk etmiyorlar, çünkü tüm “numaraları” burada. Misak-ı Milli sınırlarının dışında hiç olmalarını geçtim, ülke içinde seküler çevrelerde bile hiçler. O yüzden “bize” tebelleş olmayı bırakmıyorlar. Hep bu mahalledeler, buralarda geziniyorlar. Öyle olunca mahalleli de denk geldi mi taş falan atıp uzaklaştırmaya çalışıyor.

    Bu, burada bir dursun.

    Türkiye’de seküler çevrelere yanlayan yarı-aydın eziklerin hâl-i pürmelali tam tamına böyledir. Bir kabullenme telaşı, bir yamanma neşesi ile eli artırdıkça artırırlar ve sonunda bir şekilde delirirler.

    Acıklı bir hal doğrusu…

    Diğer taraftan din, diyanet, İslam ilkeleri, İslam’ın bilgi teorisi gibi meselelerde hiç, ama gerçekten hiç fikri olmayan sekülerlerin din hakkında kestiği ahkâmlarsa çok daha acıklı bir manzara oluşturur. Ağırlıklı olarak seküler çevrelere yanlayan yarı-aydınlardan elde ettikleri bilgi kırıntılarıyla sıraladıkları eleştirilerin hiçbir iler tutar yanı yoktur. Din konusundaki sınırsız, uçsuz bucaksız cehaletlerini üzerimize boca ederken sergiledikleri özgüvenin de ucu bucağı yoktur bu arada.

    Din konusunda her şeyi bir şekilde hallettiğini düşünerek gerinen bu kitleyi rehabilite etmek, doğrusu pek mümkün de görünmüyor.

    Bir kere yazmıştım, yine yazayım. Batı toplumlarında “tarih yazım metodu” olarak ortaya çıksa neredeyse tapınacakları “hadis derleme metodu” hakkında hemen hemen hiçbir bilgi sahibi değillerdir mesela. İslamoğlu gibiler bunlara “ya aslında hadisler yalan, her şey Kur’an’da yazıyor kardeşim” dediği için bunlar “yokmuş abi hadis falan” deyip; gördükleri her bilgiye “Kur’an’da yazmıyor ki bu” cümlesini yapıştırıp “alanında uzman” olduklarını varsayarlar.

    Önce bir hakkı teslim edeyim. Aslında İslamoğlu bile, onca yanlama çabasına, onca uğraşına rağmen hadis literatürünün tamamını inkâr edecek pişkinliğe erişemedi malum. Ama işte bu cahil seküler kitle, onu bile yanlış anlayarak devam ediyor yoluna. Düşünün düştükleri cehalet çukurunun derinliğini.

    Misal ben akışkanlar mekaniği hakkında “aslında akışkanlar mekaniği hakkında sonradan üretilen her bilgi yalan. Frank M. White’ın kitabında yazıyor her şey. Ben de bunları toplamda 40 cildi bulan kitaplarımda açıklıyorum” desem muhtemelen bana ya “deli” ya da “uyanık tüccar” dersiniz ama işte İslam hakkında bunu böylece söyleyen adamların söylediklerini “güvenilir veri” kabul ediyor bizim sekülerler.

    Bunu da bence çok temel bir eziklik yüzünden ilerletiyorlar. Dini ve dindarlığı bir “ahlaki üstünlük” meselesi olarak ele aldıkları için o alanı da kimselere bırakmamak gibi bir hırsa kapılıp sürekli zırvalıyorlar.

    Oysa çok basit iki şey yapabilirler. Birincisi şu: Dini, İslam’ı, İslam’ın ilkelerini “büyük İslami bilgi geleneği” içinden okuyarak kafalarını bu konuda rahatlatıp varsa eleştirilerini bunun üzerinden sıralayabilirler. Böylelikle, hiç olmazsa “saygın bir eleştiri zemini” oluşturabilirler. Bu, biz Müslümanların dersini daha iyi çalışmasını da beraberinde getirir ki büyük bir hayır hâsıl olur buradan. Ama düzey “bu dediğin Kur’an’da yazmıyor ki” düzeyi olunca yahut tevekkül kavramını “fakirlik önerisi” gibi anlayabilecek kadar zihinsel bir sefalete düşülünce ciddiye alınacak bir tarafı kalmıyor bizim açımızdan meselenin.

    Bunu yapacaklarını sanmıyorum.

    İkincisi de şu: Rahat bırakabilirler. Dini, İslam’ı, İslam’ın inanç ve ibadet ilkelerini bilmediklerini, bu konuda cehaletin dibinde yüzdüklerini fark edip rahat bırakabilirler. Hem bizi hem de İslam’ı.

    Bunu da yapacaklarını sanmıyorum.

    Ne yapalım? Bu kara cahillerle bir arada yaşamak da bizim nasibimiz imiş. Görüyor musun “nasip” dedim. Sorun bakalım İslamoğlu’na “nasip” kavramı Kur’an’da geçiyor muymuş ve “bize Kur’an yeter” diyen akıl hocanız bunu kitaplarının hangisinde açıklamış?” 

    17th June 2023, manas tarafından yayınlandı

    Etiketler: cahil eleştiri gazete gelenek İslam İslamoğlu

  • Türk Medeniyeti-III

    Türk Medeniyeti-III

    Yazan: Özcan ATAR

    WWW“Tarafsızlık bir düş, dürüstlük bir vazifedir.”-TÜRK MEDENİYETİ – 3

    Sümer yazılarındaki Türkçe kelimelerin bulunması aslında dünya Medeniyetin oluşmasında nasıl birbirini etkilediği ve Medeniyetin tüm insanlığın ortak mirası olduğunu bize gösteriyor. Kaldı ki Mübahat Türker bir sempozyumda14  şu bilgileri verir:  “Kutadgu Bilig\ yazarken, Yusuf Has Hâcib’in, Farabi’nin etkisinde kalıp kalmamış olduğunu kendimize sorduğumuzda, varsayımının istikametinden yararlanacağımız model, ünlü çivi yazısı uzmanı, gerek Mohencodaro kültüründen, gerekse Girit  kültüründen bir kısım yazıyı, ilk kez de Hititlerin çivi yazısını sökmeye muvaffak olmuş olan Çek bilgini Hrozny’nin teklif etmiş olduğu o toparlayıcı modeldir. Bu istikamet, çok hareketli bir kavim olan, Çin, Hind, İran, Mezopotamya, Bizans, İslâm, ve Batı ile daima temas etmiş bulunan Türklerin tarihlerine de aykırı düşmemektedir. Hrozny’e göre, Fırat ile Dicle’nin birleşerek, Basra Körfezi’ne ulaşmış olduğu yerlerde, yaklaşık M. Ö. 4000-3000’lerde, ilk yazılı uygarlığı kuran Sümerliler, bir Asya kavmidir ve  dilleri de Türkçeye benzer. Hatta, onların, Türkçe ile “Tengri” gibi, tartışmasız ortak kelimeleri bile bulunmaktadır. Türkçede, Tengri, Tangara, tengerlek, Tanrı kelimeleriyle Sümerli dilindeki Dingir kelimesinin ayniyeti üzerinde Sümerologlar birleşmektedirler. İnsanlık kültür ve uygarlığı, Hrozny’e göre, Asya’dan, Pamir-Altay-Hazar üçgeni arasından çıkıp dünyaya yayılmıştır. Ona göre, Sümerliler, Altay’dan kopup gelerek Hazar’ın güneyinden ve kuzeyinden geçmek suretiyle — sonradan, belki, Doğu İran veya Umman kıyısını takip ederek— , Mezopotamya’ya ulaşmışlar, orada, büyük bir “kültür farı yakmışlardır. Bu farın ışıkları doğuda, Çin’e (M. ö . 1200’ler), batıda Girit’e (M. ö . 2000’ler), kuzeyde Anadolu’ya (M. ö . 2000. Hititlere), güneyde Mısır’a (M. Ö. 3000) ve Hind’e (M. Ö. 3000) (Mohencodaro, Harappa) kadar ulaşmıştır.www.Sümer Yazıları )

    Mübahat Türker Küyel

    Yine, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Hititoloji Bölümü’nü kuran Güterbock, Zeus başta olmak üzere, başlıca Yunan tanrılarının Anadolu ve Mezopotamya menşeli olduğunu gösterebilmiş, Homeros Destanının kökünde, Anadolu menşeli Kumarbi Destanının, onun da kökünde, Mezopotamya ve Sümer menşeli Gılgamış Destanının bulunduğunu ortaya koymuştur.”   Gılgamış destanın da Nuh Tufanı ile ilgisi olabileceği malumdur. Nihayet Batı medeniyetinin kaynağı Yunan Medeniyeti ise Yunan Medeniyetinin kökü Sümerlerdir diyebilmekteyiz  ki tüm bu bilgiler bize dünya medeniyet tarihindeki evrenselliği ispatlamaktadır.

    Buraya kadar Medeniyetin evrensel olduğunu farklı açılardan incelemeye çalıştık. Bu bilgiler çoğaltılabilir fakat bizim asıl konumuz Türklerin Medeniyeti olduğundan asıl yoğunluğu Türk Medeniyetinin şimdilik ispatlanabilen en sağlam kaynakları üzerinden gitmeye çalışacağız. Milletlerin ırkların ya da kültürlerin birbirinden üstünlüğünün olmadığını özellikle belirtmekle beraber farklılıklarının olduğunu zaman mekan ilişkisi içinde  milletlerin kültürel gelişimlerinin farklı olduğunu söylemiştik. Mesela  Amerika’da Kızılderililer bir kültür, orada Amerikalılar farklı bir kültür, Avrupa farklı olan bir kültür Asya, Ortadoğu, Uzak Doğu hatta Amazon ormanlarında henüz bugünün insanının bile bilemediği kavimler de dünya üzerinde bambaşka kültürleri temsil ediyorlar. Bizim itirazımız bu başkalıkların birer üstünlük olmadığı şeklindedir. İlim-bilim-gelişmişlik hallerini ve kavramlarını kendinden başka hiçbir millete yakıştıramayan Batı kafasına- onlar bu düşünceyi taşıdıkları müddetçe-  hep karşı çıkacağız. Hatta zamanla bu karşı çıkışlarımız gereksiz bir çaba olarak görülecek belki bir anlam ifade etmeyecekse de biz bundan gocunmayacağız. Niye gocunalım ki şeytan her an nefesini üfürmede…


    Şeytan nefesini üfüre dursun güneş balçıkla sıvanmaz. Hakikat hiç örtülemez. Medeniyet evrenseldir hakikatinin yanında Türk Medeniyeti gerçeği inkar edilemez. Göktürk, Karahan, Selçuklu, Osmanlı gerçekleri ayan beyan ortadayken tüm bunları görmezden gelmek ve hatta görememek en kibar tabirle bile : Akıl tutulmasıdır.

    Uzun zamandır İslam’ı  Türk Medeniyetiniyle  çatıştırmak için çaba gösterenler olmaktadır.  İslamı bir medeniyet dersek İnancı dünyaya hapsetmiş oluruz. İslam bir inançtır. Türkler bu inanca ram olmuş bir millettir öyle ki  TÜRK=İSLAM algısı oluşmuştur. Cengiz Çevik’in çevirisini yaptığı makalede : “Johann Peter von Ludewig, Historia  Rationalis Philosophiae Apud Turcas,Christ. Ern. De Windheim, Halae, 1691” künyeli Latince metnin başlığında bulunan Turcas adı genel olarak İslamın ortaya çıktığı ve yayıldığı Asya ve Avrupa coğrafyasında yaşamış Müslüman olan olmayan tüm filozof ve alimleri kapsamaktadır.”16 diyerek Türk kelimesinin gücünü göstermektedir. Bu güç Türk varlığını ve Türk Medeniyetini bizzat ispat etmektedir.  (yazı devam edecek)    

     

    14. Mübahat TÜRKER, 1984 tarihinde Atatürk Kültür Merkezi’nde verilmiş konferansın

    genişletilmiş şeklidir. Aynca, bkz., “Kutadgu Bilig et Fârâbî”, Eylül 1985, Sempozyum

    (1 990) “Fârâbî ve KB”, cilt 1. Krş., burada not: 32, 33 ve s. 381, 382.

    16. Arkhe-Logos Felsefe Dergisi, Sayı/2, Güz/2016 , s.37 , Türklerde Rasyonel Felsefenin Tarihi, çev. C.Cengiz ÇEVİK

    15https://m.bianet.org/bianet/insan-haklari/104970-semih-vaner-in-ardindan