Etiket: Özgürlük

  • FROM

    FROM

    From Dizi Yorumu

    Başlangıç Tarihi: 2022 | 60 Dak. | Korku, Bilim Kurgu

    Ülke : ABD

    Yönetmen koltuğunda Jack Bender var. Lost dizisinin de yönetmeni.

    From ,  kurgusu ile,  oyuncuları ile,  sürükleyiciliği ile, görüntüleri ile,  seyrine doyum olmayan bir dizi diyebilirim. Dizi “insanın kapana kısılmışlığını konu edinirken bireyin  içinde yaşattığı korku endişe ve ümidi  her karakterde farklı şekilde incelemiş. İnsanın Özgürlük Savaşı.

    İnsanlar seyir halindeyken yolu kapatan bir ağaç onların farklı bir yola gitmelerine sebep oluyor. İnsanlar farklı yolda ilelerken bir kasaba görüyorlar o kasabadan transit geçiyorlar daire çizip maalesef aynı kasabaya gelmek zorunda kalıyorlar. Kasabadaki insanlar onlara kasabadan çıkış olmadığını söyleseler de inanmıyorlar kasabadan çıkıyorlar fakat tekrar kasabaya geliyorlar. Ancak olay bu kadarla da bitmiyor. Kasaba halkı gündüzleri ancak dışarı çıkabiliyorlar. Akşam oldu mu güzel giyimli güzel yüzlü  insanlar sokaklarda gezinmeye başlıyor. İlk bakışta hepsi normal insanmış gibi görünüyorlar ama onlar insanları parça parça etlerine ayıran vahşi yaratıklar. Yaratıkların çok fazla özellikleri var. Şekilden şekile girebiliyorlar. Mesela bir çocuğa babaannesi gibi görünebiliyor bu canavarlar.  

    Dizide Harold; Perrineau , Boyd  Stevens karakteriyle çok başarılı. Elizabeth Saunders; Donna rolüyle iyi performans gösteriyor. Her oyuncu çok başarılı. Dizi sürükleyici  bir kurguya sahip ve I. Sezondan itibaren merakla diziyi bekliyorsunuz.

    Bizim dizi sektörü acaba bu dizilerden örnek alacaklar mı. Benim açıkçası pek ümidim kalmadı. Yabancı dizilerin hareketli ve akışkan olmalarının yanında 20 dakikalık bir sürede  bitmesi doğrusu mükemmel. Hatta bazı diziler hem kısa hem de konuları bambaşka oluyor ki bu harika.

    Dizi veya film akarken muhteşem konuşmaların içinden en güzellerini cımbızlasanız ortaya  şaheser bir kitap çıkarabilirsiniz. O kadar başarılı senaryolar. Akıl var, duygu ve bilgi var, merak var, var da var. Senaryo yazarı : John Griffin

    Dizide kasaba,insanın ruh halini; canavarlar, insanın korkularını yansıtıyor. İnsanlar çıkış planlarını yapmaya çalışırlarken karakterlerini de gösteriyorlar: Korkak,ümitli,ümitsiz,cesur, sabırlı vs. tüm bunlar kasabada sıkışmış insanların karakterleri.

    Evet,  her birimizin  içinden bir türlü çıkamadığı kasabaları var. Yoldaki ağaç kaderimiz ve biz kendi kasabamızda Özgürlük savaşı vermeye devam ediyoruz.

    3. sezon 2. Bölümdeyim. Gizem henüz çözülmedi bakalım neler olacak!

  • Hikaye der Geçeriz

    Hikaye der Geçeriz

    Hatırlarsınız okullarda okuduğumuz DEDE KORKUT hikayelerini. 12 hikayeden oluşan bu Dede Korkut okul çağlarımızda bizim için bir şey ifade etmezdi. İşte bir dede elinde bir saz anlatır da anlatır. Bizim için hiçbir şey anlam barındırmayan bu hikayeler bir zamanlar birileri için korkunç bir güçtü .

    Sahi Türk halkları neye merak sarar onları ilgilendiren konular nelerdir. Araştırmacı bir millet miyiz yoksa hazırcı bir millet miyiz. Elbette bu soruların cevaplarını çok iyi biliyoruz. Gönlüm bu sorulara olumlu cevaplar vermek istiyor istemesine de gerçek maalesef hiç de iç açıcı değil.

    Araştırmacı bir toplumun ortaya çıkmaması tabi ki tek başına toplumun hatası olamaz. Eğitim sistemi bizi hazırcı yapıyor. Bu konuda çıkan makalelerin haddi hesabı yok. Öncelikle biz öğretmenlerin çok mükemmel olduğu söylenemez. Öğretmen iyi değilse öğrencide “merak” kavramı nasıl uyanır. Fakat son zamanlarda yetişen öğretmenler iyi yetişiyor. Eminim bundan sonraki nesiller daha bilgili olacaklar. Araştıran irdeleyen beyinler olsaydı eminim Dede Korkut Hikayeleri ne olacakmış deyip dudak kıvırmazdı. Kendi değerlerini öğrenir ve dünyaya öğretirdi.

    Hikaye masal gibi ürünlerin İslamın da tesiriyle Osmanlılar zamanında da fazla ilgi çektiğini düşünmüyorum. Hele Türk dünyası araştırmalarının yapıldığı söylenemez. 19. yüzyılda Osmanlı geçmişini araştırmaya başladı. Bu o gün dünyanın yavaş yavaş ırkçılık temeline kaymasıyla doğru orantılı bir durum. Ahmet Vefik Paşa, Şemsettin Sami’nin ateşlediği Türklük araştırmaları hikaye masal gibi türlerin de yavaş yavaş gün yüzüne çıkmasında etkili oldu.

    Bugün için bile bu tip çalışmaları yadırgayan fazla rağbet göstermeyen çevreler var. asıl sorun Türklük araştırmalarının bir “kültür” çalışmasından çok ideolojik bir yapılanmanın ürünü çalışmalar olarak algılanmasıdır. İçinde haklılık payı da barındıran bu tip bakış açısı aslında vahim bir sonucu doğuruyor ki bu da “kültürel ezilmişlik” halidir. Dünya perspektifiyle görmeye çalıştığımızda karşımıza Roma, Yunan, İran, Arap vs. medeniyetleri dikilir. Ancak onca yoğunluğuna birikimine tarihine kültürel çeşnisine rağmen bir “Türk Medeniyeti“nden bahsedemiyoruz. Türk medeniyetinin olmadığından değil böyle bir medeniyete sahip çıkan olmadığı için bu kavramı hakim bir kavram yapamıyoruz. Kendine sahip çıkmayan bir medeniyetin başkaları tarafından bilinip yüceltilmesi mümkün değildir. Bunu bir şekilde anlatmaya çalışan beyinlerimiz var: Dücane Cündioğlu gibi, Yusuf Kaplan gibi. Başka isimler de var elbet ancak temsil ettikleri dünyanın artık kendi kültürüne de sahip çıkmasına güzel örnekler oldukları için onların isimlerini özellikle tercih ettim.

    Dede korkut destanları 1951 yılında Sovyetler Birliği zamanında Türkistanlı Prof. Dr. Meti KÖSYEV tarafından yayımlanmış. Ancak o günkü Türkistan Kominist Partisi bu hikayelerin zararlı olduğuna karar vermiş ve bu eseri toplatmış. Yazar bu hikayeler sebebiyle idama mahkum edilmiş. İdam kararı daha sonra 25 yıl hapse çevrilmiş. Prof. KÖSYEV cezasını bitirince Dede Korkut Hikayeleriyle ilgili bir makale yayınlamış ancak yönetim onu hocalık görevinden almış ve onu göz hapsi cezasına çarptırmış. KÖSYEV göz hapsindeyken ölüvermiş.

    Bir hikaye bu kadar önemli. Çünkü bu hikaye bir milletin özgürlüğünü gücünü varlığını gösteriyor. Bir masal bir giysi bir sözcük özgürlüğün direnişin kıvılcımı olabiliyor. Emperyalizmin pençelerinde kıvranan halklar için belki yukarıda söylediklerim çok daha fazla dikkat çekicidir. Hani bir çiçek ne olacakmış dememeli insan. Her bahar bir çiçekle başlar. Özgürlük de böyle. Bir sözcükle, bir giyimle başlar.

    Bizden olan her şeye sahip çıkmak gibi bir görevimiz var. her şeyden önce dilimize kültürümüze sahip çıkmalıyız. Ancak aydınlık bir beyin ile sahip çıkmalıyız bizi daha ileriye götürecek bir sahip çıkma yoksa köhne skolastik bir sahiplenme ile değil.