Etiket: San francisco

  • 1980 Yılında

    Yazan : Özcan ATAR

    Ormanın derinliklerinde

    Yalnız yaşayan güzel çiçek

    Çekinme ortaya çık

    Seni herkes sevecek.

    Gecenin karanlığında

    Korkmuyor musun?

    Güzel gözlerini yumup

    Uyuyor musun?

    Henüz evlerimizde televizyonun elektriğin olmadığı yıllardı. Almanya’dan biri gelmişti köyümüze de bir video getirmişti yanında. Videonun enerji  kaynağı  da arabanın aküsüydü. Her akşam bir Türk filmi koyardı ve bütün köylüler kahvehaneye doluşurduk o filmleri izlerdik. Sezercik falan. Kadınlar da gelirdi onlar kahvehanenin çatısına otururlar oradan seyrederlerdi filmleri . Bizim için o filmler apayrı bir dünyaydı. Akşam film seyredeceğiz diye heyecanlanırdık.

                Evlerde ışık da yoktu. Kadınlar erkekler hep beraber bir odanın içinde bir  gaz lambasının önünde otururduk. Kadınların ellerinde oyaları olurdu. Hem konuşurlardı hem o lambanın önünde el işi yaparlardı.  Çocuk yaşımda insanların gölgelerine bakardım hayallere dalardım. Şimdi düşünüyorum da ne güzel günlermiş o günler.

                Evlerde ışık da yoktu. Kadınlar erkekler hep beraber bir odanın içinde bir  gaz lambasının önünde otururduk. Kadınların ellerinde oyaları olurdu. Hem konuşurlardı hem o lambanın önünde el işi yaparlardı.  Çocuk yaşımda insanların gölgelerine bakardım hayallere dalardım. Şimdi düşünüyorum da ne güzel günlermiş o günler.

                Elektrik yoktu o zamanlar ancak o dönemlerde gaz  lambanın önünde yazdığım okuduğum her şey büyüleyici bir şekilde aklımda kalırdı. Bence ışıklı ortamlarda okunan kitaplar akılda kalmıyor. Biz kitabı okurken aslında en sağımızı en solumuzu da görüyoruz. Bu da dikkat dağınıklığına sebep oluyor. Hâlbuki az ışıklı ortamda kitap okuduğumuzda dikkatimiz sadece okuduğumuz objede toplanıyor. Osmanlılar zamanında ders çalışma ortamları hafif aydınlıkmış. Öğrenciler ders çalışırken düz duvarları karşılarına alarak çalışırlarmış.

                Köyden kasabaya geldiğimizde bir akşamüstü kasabaya sinema gelmiş diye duyunca kız kardeşimle beraber sinema seyretmeye gittik. Dışarıda bir on kişi vardı oturduk beyaz perdenin önünde bir film seyrettik. Film galiba Cüneyt Arkın’ın oynadığı bir filmdi. Gece saat 1 olmuş da farkına varamamışız. İlk sinemayı böyle seyretmiştim.

                Babam eve televizyon aldığında yıl 1980’di. Her akşam komşuların pencerelerinden televizyon seyretmekten kurtulmuştuk. Televizyon geldi kurtulduk (mu?)  fakat görüntü yoktu. Belki görüntü gelir diye ailecek sabaha kadar oturmuştuk. Nafile bir bekleyişti bu. Televizyon markası da ITT Schauplorenz idi. Siyah beyaz tabi. Yıllarca renkli televizyon al diye babama yalvardık nihayet renkli televizyon alındı. Sevinmiştik! San Francisco Sokakları dizisi, Dallas dizisi, Mavi Ay, Uzay Yolu, Tarzan vs. hafta sonları mutlaka kovboy filmleri. Şimdi her şey zihnimin derinliklerinde kaldı.   

              Tüm bunlar öyle 60 yıl önce değil sadece 45 yıl öncesine ait. Şimdi sokaklar ışıl ışıl, evlerimiz ışıl ışıl ama hayallerimiz de öyle ışıltılı mı bilemem. Şöyle bir haftalığına elektrikler olmasa da ruh dünyamıza inebilsek. Beynimizin derinliklerinde beyaz hayaller kurabilseydik.