Etiket: Tom Ford

  • Nocturnal Animals 2016

    Nocturnal Animals 2016

    Yorum: Özcan ATAR, Film  Adı :  Nocturnal Animals (Gece Hayvanları), Tarihi: 2016, Tür: Dram

    Yönetmen : Tom Ford, Senaryo : Tom Ford, Oyuncular: Amy AdamsJake Gyllenhaal, Michael Shannon, Ülke:  ABD,  Konu: Ayrılık

          Austin Wright‘ın 1993’te yayımlanan Tony and Susan adlı romanından uyarlanmış bir film. Susan (Amy Adams)     Edward Sheffield’ı (Jake Gyllenhaal)  19 yıl önce terk etmiş. Filmde geçen diyaloglardan anlıyoruz ki gene modern kadının özgürlük ve daha iyi (artık iyi neyse) arayışı üzerine temellendirilmiş bir film.(Bu konuyu kitabında işleyen erkek bir yazar, artık erkeklerin  kadınlar  hakkında böyle düşündüklerine inansa gerek)

         İnsanın sinir uçlarına dokunuyor film. Gerginlik! Elbette Amy çok iyi bir oyuncu ancak bu filmde Jake Edward rolün de çok etkileyici bir performans göstermiş. Filmi, konusundan ziyade (ki bu konu pek çok defa işlendi ve hayatın tam da içinden olduğu için yüzyıllarca işlenmeye devam edecek şüphesiz) senaryosu öne çıkarıyor. Film iç içe geçmiş sahnelerle seyirciye sunuluyor. Şimdiki zaman ve geçmiş zaman ve kitabın içindeki kurgu zaman. Yani hikâye içinde hikâye.

                    Edward bu kadar duygu yoğunluğuna rağmen 20 yıl öncesi atması gerektiği adımları kitap üzerinden 20 yıl sonra anlatıyor. Kitap içindeki konu tabi yüzeysel bakınca basit. Arabayla tatile giden bir aileye yol anarşistleri musallat oluyor. Arabada bulunan bir kız ve annesine tecavüz ediyorlar. Babayı da ıssız bir yere bırakıyorlar. Baba bir şekilde polise ulaşıyor ve anne ile kız ölmüş olarak bulunuyor. Bu kadar. Ancak kitaba mecazen yaklaşırsanız ki öyle,  kitaptaki her imge her olay 20 yıl önceki eşiyle yaşananları anlatıyor.

                    Susan zengin.  Susan’ın ailesi özellikle annesi Anne (Laura Linney )  Edward’ı fakir olduğu ve ayağı yere basmayan hayallere sahip olduğunu düşündüklerinden kızları Susanın Edward ile evlenmesini istemiyordu. İlginçtir Susan da zaman içinde annesi gibi  Edward’ı hayalcilikle suçlar ve birçok eksik noktasını bulur Edward’ın. Onu zayıf  olarak niteler. Önüne çıkan oldukça yakışıklı   Hutton’a  (Armie Hammer) aşık olur ve Edward’ı terk eder hem de sudan sebeplerle. Daha acı bir gerçek daha vardır ki bunu buraya yazmıyorum. Bu yazıyı okuyan merak edenlere bırakıyorum bu dramı.

                    Duygularınız, kitaptaki kurgunun içinde savrulurken; aynı zamanda gerçek şimdiki zaman ve gerçek geçmiş zaman içindeki örüntüleri de çözmenin heyecanı sizi filme mıhlıyor. Kitaptaki kurguyla gerçek zamanların hangi yönlerden birbiriyle bağlanması gerektiği örtülü olduğundan seyircinin beynini epey zorlaması gerekiyor. Onun için bu sayfada bu detaylara girmek yazıyı sayfalarca uzatmak anlamına geleceğinden kitap kurgusunun içindeki anlamları da yazmayacağım.

                    İnsanoğlunun bu hayatta verdiği kararlardan en önemlisi eş seçimidir. Bu da zordur. Tahminleriniz duygularınız alaşağı olabilir. Sonuçta “insan” denilen varlıklarız. Evlilikteki beklentiler erkek ve kadın için kim bilir nelerdir. Dünyada kaç insan evliliğini sorgular haldedir. Özellikle modern zaman çıkmazındayken kadınlar için evlilik zor ama eski yüzyıllarda da evlilikler kadınlar için zor olmuştur zannımca. Evliliklerde erkeklerin mutluluk derecesi ile kadının mutluluk derecesini ölçme şansımız da yok. Bunun tam tersi ayrılan eşlerde çekilen acının da bilinirliği yok. Yazılar konuşmalar edebiyat vs. bu acıyı bize vermeye çalışır ya bu oldukça sübjektiftir. Fakat benim hissiyatım ayrılık durumlarında erkeklerin daha çok acı çektiği. Kadınlar boşandıktan sonra da dünyaya daha sağlam tutunabilirken erkekler yalnızlıkta kaybolup yok olabiliyor. Erkeklerin anneleri de kadın olduğundan erkekler kadınlarsız tutunmakta bir çocuk gibi zorlanabiliyorlar. Bu filmde de Edward o kadar üzülmüştür ki Susan’ın terk edişinden, kendisine kitap yazdırtacak kadar!  Edward evlenmemiş de olabilir başka biriyle! Edward kitabı Susan’a göndermese, Susan’ın – sıkıntıları olsa bile-  Edward’ı çok da sevmeye devam ettiğini söyleyemem. Susan’ın yaptıkları affedilecek cinsten değil! Gerçek hayatta bu durumları yaşayacak kadar ileri gidenler varsa oldukça üzüntü verici.

                    Filmin sonundaki sürpriz ne mi? İzlerseniz anlayabilirsiniz.