Etiket: zihin

  • Dönüşüm-I

    Dönüşüm-I

    Yazan: Özcan ATAR 

                    İnsan gerçekten bilgiyi yüklendiğinde bilgiden uzak kaldığında da  sarsıcı darbelere düçar olabiliyor. Bir irade güç tarafından konumlandırıldığımız şu muhteşem gezegenimizde farklı fakat etkileşimli bir yaşam sürüyoruz ve hepimiz için mutlak son aynı. Hiçbirimizin hiçbirimizden farkımızın olmadığı şey hepimizin aslında bu kâinatta bir hiç olmamız.

                    İnsan… İnsan etkilenir, etkiler, sever, sevilir, nefret eder, nefret edilir, aşağılanır, aşağılar, kandırır, kandırılır… Kendini çok çok yükseklerde bir yerlerde görmez ama öyle görünebilir. Kendini çok çok mütevazı gibi görürken aslında öyle de değildir. Akıllı, zeki, uyanık vs. sıfatlar kendimizde toplanmışken nedense karşımızdakiler ahmak, aptal, aşağıdır.  

                    İnternet çağına gireliden beri o kendimizce masum dünyamıza çoktan elveda demiş bulunduğumuz mahalleden ayrılıp başka diyarlarda keşfe çıkmıştık. Bizim mahallemize de yeni kâşifler gelmişti haliyle. Ancak bizim mahallemize gelenler geldikleri yerler hakkında olumsuz cümleler kurmazken bizim mahalle sakinleri geldikleri yeri hiç beğenmediklerini her zaman her yerde durmadan söylediler. Bunu söyleyenler, kendi mahallerinde aşağı tabaka (avam) kabul ettiklerini; yerinde saydı, mahallesinden çıkmadı/çıkamadı diye diğer mahallelinin yüzüne baka baka haykırdı. Kendilerini kaf dağında gördüklerinden diğerlerinin yıllar önce sessizce onları yeni keşfettikleri mahallelerde dolaşıyorlardı. Bence bağırmıyor küçümsemiyorlardı ya da seslerini duyuramıyor/duyurmuyorlardı.                Son yıllarda Türkiye’de fıtratına yönelme hızlandı. Bu dönüşüm, gayri ihtiyari oluyor ve önüne engel tanımıyor. Bu dönüşümde gerçekte aklıselim insanlara ihtiyaç duyuluyor. Var bu insanlar hem de çok, sadece bazıları kendilerini gösteriyor bir çoğu içinde fırtınalar yaşıyor ve henüz bu dönüşüme nasıl adapte olacağının tahlillerini yapıyor.

                    Dönüşüm elbette sancılı geçiyor. Tehditlerle dolu. Gerçi yeni anlayışta bu tip cümleler de yanlış çünkü bu sizi bağlayan bir düşünce, herkesi bağlamıyor. Dolayısıyla insanların iç âleminin gidişatında bize ne. Öğüt vericilerin öğütleri “eskinin” davranış şekli. Sen bunu bir deiste, agnostike anlatamazsın bir zamanlar ateiste anlattığın gibi. Mıh gibi çakılırsın olduğun yere. Ne olursa olsun arayış güzel, dönüşüm iyidir. İnsanın doğasında “mutlak doğruyu” bulduracak çok fazla işaretler var . Her şeyden arınarak doğrunun arayış serüvenine çıkmak insanın beşerden insana dönüşümünün en mucizevi yönüdür.

                        Doğruyu yanlıştan ayırma içsel/zihinsel bir faaliyetse ve bu insan denilen varlık için geçerliyse bu arayış salt bizim mahallede olmamalı. Bir ortak noktada buluşulacaksa bu tek taraflı olmamalı. Bazılarının dediği gibi anahtarı sekülerizme teslim etmek şeklinde olmamalı. Bu fıtri sağlıklı bir değişim değildir. Ateş yakıyor, ölüm mutlaka başa geliyorsa değişim hepimizi bu mutlak doğru üzerinde birleştirmeli. Böyle olduğunda ancak onca çaba boşa gitmeyecek. Arınıp silkinme bizi  gezegenimizin yol göstericisi yapacaksa bu hepimizin gayretiyle olacaktır.

  • Film/Dizi Yorumlarım

    Film/Dizi Yorumlarım

     Yazan : Özcan ATAR

                Giriş:

                Yabancı dizi ve film yorumlarımı yapmaya çalışacağım ilerleyen günlerde. Film ve Dizi dünyasına aşina değilim sadece bir izleyici olarak yorumlayacağım. Yorumlar tamamen öznel olduğundan doğru ve yanlış değerlendirmelerime okuyucular katılmak zorunda değiller. Kaldı ki film eleştirmeni gibi bir payem de yok. Ben sadece filmin ruhumdaki etkisini günceme/bloğuma taşıyorum. Ancak bazen amatör değerlendirmeler okuyan ile yazar arasında  eşsiz bir senkronizasyon oluşturabiliyor.   

                    Murat SONER Türk dizilerini mükemmel yorumluyor şüphesiz. Türkiye’de kimse onunla bu konuda boy ölçüşemez. Keşke uyarılarını dikkate alsaydı bu dizici sektörü. Nafile! Karşısındaki yapılanma o kadar büyük ki o sektör için Murat SOYER maalesef sinek vızıltısı gibi kalıyor. Kaldı ki sadece sektör değil toplumun beğenileri de dizilere pirim verdiği için Murat SOYER eleştirileri hiçbir şekilde ülkenin gündemi olamıyor. Ben bu sektörü “güç” kavramıyla değil de “Karanlık Zihin” sözü ile ifade edeceğim. En galiz sözcüklerle bu film sektörünü anlatmak  ve dünyaya haykırmak isterdim :  Ey insanlar! Nereye gidiyorsunuz.

    O kadar karanlık bir zihniyetle

    karşı karşıya kaldık ki bu zalimliğin eşi benzeri bence ne Moğollar ne Hitler ne de farklı despot zalimlerde vardı. Bu kadar iddialıyım. Belki ilk bakışta kafamız boynumuzdan ayrılmıyor, derilerimiz fırınlarda yakılmıyor ama birçok dizi, gözlerimizi kudurmuş bir canavarın gözleri gibi kıpkırmızı yapıyor, bizi insanlığımızdan çıkarıyor; zihnimizi, ruhumuzu adeta savuruyor. 

                    Madem zihniyet  bu kadar karanlık o halde “film ve dizi yorumlamak” da nedir diye eleştirebilirsiniz. Evet, yukarıdaki duygulara ancak bu karanlık zihnin derinliklerine dalarak ulaşabiliyorsunuz. Yoksa ikinci üçüncü kişinin anlatımı işin vahametini anlamada beni kısır bırakırdı.

                    Öncelikle şunu itiraf etmeliyim: Yabancı (yabancı derken özellikle Amerika, Avrupa, İskandinav ve Rusları kastediyorum. Elbette son zamanlarda Kore ve Japon film ve dizileri de revaçta ) dizi ve filmlerde hayaller, düşünceler, zihinlerdeki imgeler o kadar mükemmel aktarılıyor ki doğrusu bu mükemmelliğin önünde hayretler içinde donup kalıyorsunuz. Sadece belli bir temayı değil; korku, kaygı, acıma, dram, mutluluk, cinsellik, aşk, komiklik, sakarlık velhasıl insana dair ne varsa tüm derinliği ve çıplaklığı ile görüyor ve ruhunuz duygudan duyguya geçiyor zihniniz suskun, esir oluyor. Nasıl? Nasıl?  !!!!  

                    Her ne olursa olsun mükemmellik: İşini en iyi yapmakla ortaya çıkan bir  sonuçtur. Gerçekten yabancı sanatçı ve yönetmenler hangi rol hangi tema olursa olsun işlerini çok çok iyi yapıyorlar. Madem bir film çekilecek ve bu filmden dünya etkilenecek, o halde oyuncu seyirciyi cezbetmeli. Oyuncu, yazar, yönetmen seyircinin nasıl olmasını istiyorsa onun için çaba gösterilmeli ve seyirci adeta gerçek olanın, hayatın kendisi değil de dizinin/filmin olduğunu zannetmeli.

                    Elbette Türk filmlerini  hakir görmüyorum ama zayıf senaryo cılız film/dizi  ortaya çıkarıyor. Haliyle biz UZAY filmi yapamıyoruz. Bilim-Kurguyu zaten yapamıyoruz da özellikle dram (ki en iyi olmamız gereken tür) senaryoları çok ama çok zayıf.  Komedi de biraz daha iyi olmakla beraber Korku filmlerinde de üretken olduğumuz söylenemez. Vasat din temalı filmleri söylemeye bile değer bulmuyorum. Elbette her emek kutsaldır övülmeye değerdir fakat ben bu zaviyeden değerlendirmiyorum. Yabancı filmlerde konu ne olursa olsun (din de olabilir) bariz bir kalite oluyor. Bunun başlıca iki sebebi var: Kaliteli senaryo, çok çalışmak.  

                    Mükemmellik dediğim, kalite dedim, çalışkanlık dedim, kaliteli bir senaryo dedim. Batılılar böyle. Ne yaparlarsa iyi yaparlar. Bir kitap yazarlar kitabın içeriği kadar fiziksel özelliklerine de dikkat ederler. Yani “öylesine” yapmazlar. Çok boyutlu düşünebilirler. Öyle ki filmlerinde/dizilerinde beklenmedik sonuçlar, girift fakat aynı zamanda çözümlenebilir döngüler ve örüntüler ihdas etmek onların hayranlık uyandıran maharetleridir. Belki de roman, hikâye gibi türleri  ilk defa onların dünyaya tanıtmasından, film denilen sektörü ilk defa onların yaratmasındandır ki  başarı ve ulaşılmazlığa sahiptirler. Ancak bana göre  mükemmellik;  insanlığı çökerten ahlak erozyonundan daha önemli değildir. Ey Batılı (Amerika’yı da Batı’ya dâhil ediyorum) bu muhteşem hasletlerini niçin şeytanın hizmetine sunuyorsun neden! Kendi toplumun dâhil tüm dünya topluluklarını zillete duçar edip dünyadan topyekûn silmeyi mi hedefledin!

    [ Bu duygulardan sonra filmler ve yorumlarını bu sitede yazmaya başlayacağım.]