Denzel Washington dünyaya aktör olması için gönderilmiş. Tam bir yetenek. Ben onun 1987’de çekilmiş Cry Freedom filmini seyrettiğimde çok etkilenmiştim. Pek çok filmi var ama Malcom X benim için ayrı bir değere sahip. Denzel Washington’un ilerleyen yaşına rağmen ADALET-1, ADALET2 ve ADALET-3 serilerinde bu kadar başarılı olabilmesi takdire şayan.
Adalet-3 filmi de hemen her yönüyle muhteşem. Filmde aksiyon var, sanata vurgu var, psikoloji var, kin var var, mutluluk var. Bravo. Tüm bunları 2 saat boyunca bıkmadan usanmadan gözünüzü kırpmadan izleyebiliyorsunuz. Film böyle çekilir. Senaryo böyle yazılır, bir film bu kadar güzel kurgulanır.
Hani pek çok filmde vahşet gördüğünüzde bir irkilir biraz tiksinti duyarsınız ya. Bu filmde bu sahneler ne zaman gelecek diye beklersiniz. Zaman Robert McCall’in ( Denzel Washington) kölesidir. Zaman, özen, dikkat ve muhteşem sonuç. Aslında Robert McCall -adaleti sağlamak için bile olsa- yaptıklarından dolayı vicdan azabı çekmektedir ve temiz bir sayfa sakin bir yaşam için kendini bir İtalyan kasabasına atar. Fakat ne mümkün! İtalyan mafyası bulunduğu şirin şehirde halkı baskı kurmakta zorla işyerlerini haraca bağlamakta ve hatta bu görünen zorbalıktan daha öte uluslararası eroin kaçakçılığı da yapılmaktadır.
Dakota Fenning’in ( Dakota Fenning 2004 yılı yapımı olan Gazap Ateşi [Man On Fire] filminde daha 9-10 yaşlarında iken Denzel ile birlikte rol almış) de rol aldığı adalet-3 filminde Amalfi kasabasını bir tablo gibi önümüze serip bir göz zevki haline getiren yönetmen Antoine Fuqua’yı da kutlamak gerekir. Ne güzel görüntüler. Aslında filmde iyilik – güzellik ile kötülük-çirkinlik iç içe geçmiş ve bu filmin hemen her karesinde hissettirilmiş. Balıkçının Robert McCall’e içtenlikle balık vermesi, polisin, doktorun, garsonların, orada yaşan sakinlerin ona davranışları Robert McCall’i olağanüstü etkilemiştir. Elbette Robert McCall’in bu kasabayı beladan temizlemesi kaçınılmazdı. Her ülkenin bir Robert McCall’i vardır ki iyi ki de varlar. Robert bana Osmanlıdaki Akıncıları hatırlattı. Evet! Osmanlı akıncıları ve Yeniçerileri gittikleri ülkelerde zorbalara göz açtırmazlar ve adaleti sağlarlardı. Evet, sadece bir kişi bile bir şehri korurdu. Öyle ki İtalya’nın Moenakasabası bunlardan sadece biri.
Filmin son karesinde havai fişekler göklere doğru yükselir ve geceyi aydınlatır. Adalet ve iyilik kazanmıştır. Film bitmiştir ve herkeste bir tebessüm…
When I learned about the places we were going to explore for the project and I realized that as one who was born and raised in Aydin, I had never heard of these places before. Later on when I started to collect information about Latmos, the lack of resources showed that I was not alone. In my research about Latmos, I asked people if they had heard about the Latmos before and unfortunately no one in the groups knew about it. When we started this project, I knew that my task would be very difficult in terms of finding all necessary information. Throughout the project duration, raising awareness of people and make people care about the place they live has motivated me most. We all come into this world and as a person, leaving a mark on popla by giving them a little information about my local community specialty made me very happy. I’m proud to be involved in this project.
Now let me give you short information about Latmos. I have to say that this was the most satisfying part of doing this project, telling people about Latmos .The more people I met who had never heard about Latmos, the more I felt proud of myself for doing this meaningful job for the project.
First of all, I’d like to talk about location of Latmos. Latmos is in the west of Turkey, the area between Aydin and Mugla Provinces. It is also known as mountains of five fingers.
Let’s continue with the historical background of this region. The place we call Latmos is an ancient city. Outstanding features of this ancient sites are 8000-year-old drawings on the wall of rocks, monastery of the 7s and Heracleia.
On the one hand, human silhouettes on these 8,000-year-old rocks show that people are settled in this region and started building a family life. Unfortunately, these rocks were damaged, broken and destroyed over time piece by piece. Now disappearing pigments of the newly preserved stones are photographed by completing them digitally with infrared cameras. At the same time, a 1,000-year-old piece of ceramic thought to belong to a dog was found in this area.
On the other hand, the monastery of the 7s, is a place where people from different societies took shelter in these mountains in the 19th century. Later, a monastery life was established here and a church was built. Nowadays, if you visit the monastery, you will see the pictures of Jesus Christ on the walls of a place resembling a cave. Even though they started to fall apart, you can’t believe that such amazing things have been done in those years.
Heracleia was again a region where communities took shelter in from oppression, and a city was built here between 300-400 BC. The name Heracleia was taken from a character in Greek mythology of the period. Over the centuries, many communities have come to this area and have lived there.
We hope that the beauty and history of Latmos will continue to be explored. Latmos has the same value as Gobeklitepe Temple in terms of time period. But unfortunately the region is almost forgotten and destroyed in a remote corner. Perhaps in the future, who knows, we can learn where these people came from, their ancestors, culture, old technologies and the findings of the past might be the guide to the future to us.
UNESCO Dünya Kalıcı Mirası Listesinde bulunan Aafrodisias, Aydın’ın en gözde tarihi maekanıdır. “MÖ. 1. yüzyılın sonlarından itibaren sahip olduğu ayrıcalıklar sayesinde refah seviyesi yüksek olan Aphrodisias, bir yandan da sanatsal ve kültürel faaliyetler de gerçekleştirmekteydi. Taş işçiliği, heykeltıraşlık gibi sanatları çok kaliteli mermerler ve yetenekli ustalar sayesinde oldukça ün kazanmıştır. MS. 2. yüzyıla gelindiğinde kentte, imar faaliyetlerinin arttığı, bouleterionun, tapınakların, agoraların, hamamların ve stoaların yapıldığı görülmektedir (Şek. 2). Aynı zamanda, kentte önemli edebi kişilikler de ortaya çıkmıştır. Yazarlar Xenocrates (ilaçlar üzerine bilimsel inceleme yapmıştır) ve Chariton6 , filozoflar Alexander ve Adrastus gibi önemli isimler Aphrodisiaslıdır…..Aphrodisias’ta bulunan yazıtlarda kentin mitolojik kurucusu Apollo ve eşinin ismi, Karia ile geleneksel bağları bulunan Pegasus ve Bellarophon’un isimleri ve Friglerin efsanevi kurucusu Gordios’un ismi geçmektedir.” (1 )
Heyhat ki ! Değil dünya, değil Türkiye kendi şehrimizin insanından pek çok kişi Karacasu’daki Adrodisiası bilmiyor. Bilmek için gayret eden de pek az. Afrodisias ve çevresinde keşfedilecek çok eser var ancak Virüs salgınında muhtemelen kazılar durmuş görünüyor.
APHRODISIAS 2019 ARKEOLOJİK KAZI SEZONU SONUÇ RAPORU’na göre Aphrodisias’taki 2019 yılı çalışmaları Bazilika, Güney Agora ve Tetrapylon Caddesi’nde sürdürülen ve farklı bölümlerden oluşan projelere odaklanmıştır (Res.1-2). Bunların yanı sıra çeşitli koruma, araştırma ve yayın çalışmalarına devam edilmiştir. Araştırma ve kazı ekibi 1 Temmuz – 2 Eylül arasında çalışırken konservasyon ekibi 24 Mayıs – 6 Ekim arası çalışmıştır. Türkiye, İngiltere ve ABD’den hem uzman hem öğrenci olmak üzere toplam 76 arkeolog, mimar, konservatör, epigraf, fotoğrafçı ve nümizmat çalışmalara katılmıştır. 2019 sezonunda 65 kazı işçisi, 24 konservasyon işçisi olmak üzere 89 yerel işçi işe alınmıştır. Bakanlık temsilciliği görevini Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nden Melek Yıldızturan ve aynı müzeden Mehmet Sevim üstlenmiştir.
Milliyet Gazetesinin 22.10.2018 haberine göre Aydın’ın Karacasu ilçesindeki Afrodisias Antik Kenti’ni ziyaret eden Avrupa Birliği (AB) Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Christian Berger ve AB’ye üye 22 ülkenin büyükelçisi, UNESCO Dünya Kalıcı Mirası Listesi’nde bulunan antik kente hayran kalır. Hayran kalınacak bir kenttir Afrodisias.
Hürriyet yazarı Erdoğan Gümüş 1.11.2018 tarihli köşe yazısında Afrodisias’ı çok güzel anlatır. Yazı: “Alaçatı ve ardından Ildırı köyündeki kısa seyahatim esnasında öğrenmiştim büyük fotoğraf sanatçısı Ara Güler’in bu dünyadan ayrıldığını. Ölümüyle bizleri üzüntüye boğan Üstat’la ilgili haberlerde, tarihe ışık tutan fotoğraflarının hikayesi anlatılırken, en çok dikkati çeken, bir görev esnasında Afrodisias Antik Kenti’ni keşfediş hikayesi ön plana çıkıyordu. Ankara’ya dönüş yolunda ben de rotamı, tarihi kalıntılar arasında hâlâ canlılığını koruduğuna inandığım Üstat’ın hatıralarının izlerini aramak ve bastığı yerlerde yürümenin hazzını duymak üzere Afrodisias Antik Kenti’ne çeviriyorum…
Ara Güler, yaptığı bir röportajda Afrodisias ile tanışmasını şu sözlerle anlatıyor:
“Devir 1958. Biz basında çalışıyorduk. Benim de görevim nerede açılış varsa oraya gidiyorum Aydın’la Nazilli arasında Kemer Barajı açılıyormuş. Yine Adnan Menderes açıyormuş. Belediyeden bir araba verdiler. Şoför dedi “Ben bir kestirme yol biliyorum, oradan gidelim.” Kestirme yolu tuttu. Tabi biz yolu kaybettik. Sonra gittik köyü bulduk. Baktım bir ışık var. Bir kahve… Kahveye girdik, kahvede masa yok. Sütun başlıklarını koymuşlar masa yapmışlar, üstünde domino oynuyorlar. Tarihin içinde tarihi kullanarak oyun oynayan bir millet. Çok hoşuma gitti.
Tarih ve bugün içi içe yaşamaktadır. Böyle acayip bir yer hayatımda görmedim. Harabe dediğin harabedir. Ama bu öyle değil, bu bambaşka. Bu, tarih içinde yaşayan bir şehir… Baktımki taşların içinden suratlar bana bakıyor. Hemen aklıma röportajın adı geldi; Aphrodisias çığlığı… O taşlar bana bakıyor ve “Beni buradan kurtar!”diye çığlık atıyor.”
Afrodisias Antik Kenti Aydın’ın Karacasu ilçesi Geyre mahallesinde bulunuyor. Afrodisias, aşkın ve güzelliğin tanrıçası Afrodit’in şehri diye biliniyor. Roma Çağı’nda Afrodit Tapınağı ile ünlenmiş, oldukça gelişmiş bir şehir. Yerleşimi Geç Neolitik Çağ’a kadar uzanıyor. Roma egemenliği döneminde kent, kutsal yöre olarak önem kazanmış ve Aphrodisias ismini almıştır. Burada ilk kazı çalışmaları, 1904 yılında Fransız Gaudin tarafından yapılmıştır. 1960’lı yılların başından itibaren de kazı çalışmaları Prof. Dr. Kenan Tevfik Erim tarafından ölüm tarihi olan 1990 yılına kadar yürütülmüş ve ismi Afrodisias kazıları ile özdeşleşmiştir. Antik kent oldukça geniş bir alana yayılmış olduğundan, değil birkaç saatte dolaşmak, neredeyse bir gününüzü ayırmanız gereken zengin bir koleksiyona sahip. Bu kadar geniş bir alanı ayrıntılarıyla gezilebilir kılmak için yürüyüş yolları ve yönlendirme tabelaları bir hayli kolaylık sağlıyor.
Antik kentin en dikkat çekici yerlerinin başında; Afrodit Tapınağı, Tetrapylon denilen AfrodisiasTapınağı’nın kutsal alanına girişi sağlayan anıtsal kapı, yaklaşık 7000 kişilik oturma kapasitesine sahip ve iki bölümden oluşan antik tiyatro ve tiyatronun doğusundaki sütunlu meydan Tetrastoon geliyor. Bunların yanı sıra şehrin meydanlarında İon düzenindeki revakları süsleyen tanrı, kahraman, sade vatandaş, köle, asker ve atlet gibi tiplemeleri temsil eden maske ve griland frizleri, dönemin en çok sevilen mimari bezemeleri olarak oldukça ilgi çekici eserler arasında yer alıyor.
Roma İmparatorluğu’nun Yunanca konuşulan bölgelerinde, Roma İmparatorlarına tanrı olarak tapıldığından, bu amaçla imparatorlara ait kutsal alan olarak yapılmış Sebasteion yapıtı, kamusal alan olarak kullanılan Güney Agora, halka açık en büyük yıkanma tesisi Hadrian Hamamı ve Bouleuterion’u (Meclis Binası) dolaşırken zaman yolculuğuna çıkmış gibi hissedebilirsiniz kendinizi. Dünyanın en önemli antik yapıları arasında gösterilen ören yerinin en iyi korunmuş görkemli yapıtlarından birisi de kentin kuzeyinde yer alan stadyum. 270 m uzunluk ve 30.000 izleyici alabilecek kapasiteye sahip. Elips plan şeklinde yapılışı, tüm seyircilerin etkinlikleri rahat izlediğinin göstergesi.
Adeta tarih fışkıran bu topraklarda dolaşırken adım attığım her yerde yüzlerce denilebilecek sayıda üzerinde süslemeler ve kabartmalarla dolu sütunlara, kaya parçalarına rastlıyorum. Bir gün ait oldukları yerlere konulmayı bekliyorlar sanki. Ören yeri öylesine zengin ve geniş ki, kim bilir belki de on yıllarca sürecek kazılar sonucunda daha gün yüzüne çıkacak nice eserler olacak. Zira bu kadar eserin kapalı alanlara sığdırılması imkânsız. Bu nedenledir ki nadir görülebilecek eserlerin bir kısmı da müzede sergileniyor.
Afrodisias Müzesi, kazılarda ortaya çıkarılan eserlerin sergilendiği ve ören yeri ile iç içe olan ender müzelerden biri. Müzede, ören yerinde kazılarda çıkan Roma, Bizans ve Erken İslami devir eserleri sergileniyor. Müze, heykeltıraşlık eserleri yönünden de oldukça zengin. Bu yönüyle önemli bir arkeoloji müzesi. Baba Dağı yamaçlarından çıkartılan beyaz, mavi-gri mermerlerden Afrodisias’lı heykeltıraşların yaptığı eserler, müzede oluşturulan farklı salonlarda sergileniyor. Müzenin dışında; iç bahçesinde ve avlusunda da kentte çıkan birbirinden güzel kabartmalara sahip lahitler görenleri şaşırtacak ve hayranlık uyandıracak nitelikte.
Afrodisias Müze Müdürlüğü hizmet binasına ek olarak Geyre Vakfı tarafından yaptırılan ve Sebasteion eserlerinin sergilendiği Sevgi Gönül Salonu’nda; dört nala koşar vaziyette yapılmış at heykeli dâhil nadide heykeltıraşlık eserleri, ilgi çekici mitolojik hikâyeleriyle sanatseverlerin mutlaka görmeleri gerekenler arasında yer alıyor.
2004 yılında uzmanlardan oluşan jüri tarafından ‘En İyi On Antik Kent’ listesinde yer alan Afrodisias Ören Yeri, UNESCO’nun 2017 yılında Dünya Miras Listesi’ne de kaydedilmiştir.
Ara Güler’in Yapı Kredi Bankası Yayınlarından çıkan ve bu antik kentle ilgili fotoğraflarının yer aldığı Aphrodisias Çığlığı adlı kitabının önsözünün son satırları şöyle biter; “Bugün Hipodroma gider ve güneş batarken orada bulunursanız, bu taşların üzerine bir garip akşam güneşinin düştüğünü görürsünüz. Işık giderek sararır, koyulaşır; geçmişe düşen bu ışık sizi düşündürür, belki de geçmişten size haber verir.”
Evet Üstat, bugün bu toprakların her bir karesinde sizin hatıralarınızın izlerini aradım. Bir garip akşam güneşi düşer mi diye bekledim durdum. Bugün bu topraklar bir garip akşam güneşini beklemenin hazzını değil sizin gidişinizin hüznünü yaşıyordu adeta. Ayrılmadan önce son bir kez durdum, uçsuz bucaksız antik kente şöyle bir baktım. Havada hafif bir rüzgar eserken, rüzgarla birlikte gelen bir ses dolaşıp duruyordu kalıntılar arasında. Bu ses, 60 yıl öncesinin “çığlığı” değil, bu defa gidişinizin ardından ‘hıçkırıklarıydı’…
(1) (Emre ŞAHİNOĞLU, Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı, APHRODISIAS KENTİ TETRAPYLON CADDESİ KAZISINDA BULUNAN ORTA BİZANS DÖNEMİ SERAMİKLERİ, Ağustos 2021 DENİZLİ )
Artık anlaşıldı ki bu ülkede her gelen hükümet Milletine illallah çektirmeye yemin etmiş. Önemli olan mutluluk değil mi? Evet. Bu mutluluk nasıl elde edilir. İnsanların ihtiyaçlarının karşılanmasıyla. Nedir bu ihtiyaçlar:
1.Sağlık
2.Ekonomik istikrar
3.Sosyal düzen
4.Sorunları gideren her şey.
Bu dört madde genel anlamda iki “şey” üzerine varlık buluyor.
1.Bireyin kişisel özelliklerinin, donanımının seviyesine göre gösterdiği eylem ve duygular
2.Tüm bireylerin, düzen ve istikrarı için geliştirdikleri sistem olan devlet.
Birey başattır. Devlet, bireyin mutluluğu için oluşturulmuş bir mekanizmadır. Mekanizma (devlet) düşünce ve eylemlerin etkisiyle hareket kabiliyeti kazanır. Her bir birey sistemin kendisini yemesini asla istemez fakat mekanizma hoyratça bireye saldırırsa o zaman sonuçların nerelere evrileceği nerede başlayıp nerede duracağı kestirilemez.
Şimdi AKP maalesef mekanizmayı doğru kullanamıyor. Sistemi (devleti) koruma güdüsüyle halbuki bireyler artık usanmış durumda. Halk şimdi tam bir sıkışmışlık yaşıyor. Zenginler ile devlet arasında. Devlet içinde birileri insanların sinir uçlarına dokunuyor. Yazık!
İki örnek :
I. Araba
II. Yurt dışı Alışveriş
I.Araba: Almak mümkün değil alınsa da çok çok fahiş fiyatlara alınıyor. Ne basiretsizlik. Zorbaca. Biz içerideki üreticiden araba almaya zorlanıyoruz. Alabiliyor muyuz? Hayır. Neden çünkü patenti dışarıdan üretimi içeriden oluyor ve bu arabayı alırken
A.Üretici
B.Devlet (yani hükümet)
Aralarında anlaşmışlar , anlaşma da aşağıdaki gibi:
Araba üreticisi Türkiye de üretecek ve satacak. Satınca :
Patent hakkı masrafını
Diğer tüm giderleri arabaya yansıtacak
Kar elde edecek.
Karından devlete ödeyecek. Zaten tüm giderlerin içinde devlete vergi veriyordu. Tekrar ve tekrar vergiler ödeyecek. KDV vergi, ÖTV vergisi vs. vs.
Devlet üreticiye sen üretmeye karından bana vermeye devam et ben de Türk halkının sadece senden alması için yasalar çıkarayım.
Dışarıdan araba almak yasak değil ama alırsan aldığın araba kadar da ben alacağım diyor devlet. İnsanlar duruyor. Ya da İtalya’da 10 bin birimse Türkiye’de 30 bin birime araba alıyor. O da en düşük paketten.Bazı araba çeşitlerini biz bilmiyoruz.
Devlet kar ediyor.
Her iki durumda da kar etmeyen sadece “millet” oluyor. İlginçtir ki devlet kendini türeten bireye zorbalık yapıyor. Yıllardan beri hiçbir hükümet bu sistemi düzeltemiyor ya da düzeltmiyor.
II. Alışveriş
Dijital alışveriş siteleri çıkalıdan beri online hareketlilik arttı ve gerçekten de insanlar bu durumdan mutluydu. Araba alamasalar da basit ihtiyaçlarını alarak mutlu oluyorlardı. Ancak 1 Mayıs 2022 tarihinden sonra artık gümrüklerden geçen bireysel alışverişlerden %60 vergi alınmasına karar verdi devlet. İnanılmaz. Vergi büyük ticaret yapan ticari işletmeler için değil sadece bireysel 100-200-300 dolarlık eşya alanlar için geçerli. Artık Türkiyede bilgisayar almak çok pahalı. Telefonlar hakeza. Firma toptan bilgisayarları getirmiş istediği fiyata satıyor. Fiyat ortalama10000-30000 tl civarımda. Birey kendisi Amazon ya da Aliexpressten almak istese 3 bin-5 bin tl. Oradan alıyordu. Hatta öyle sitede her gördüğünüzü de alamazsınız vergisini verseniz de alamazsınız. Mesela telefon alamazsınız. Evet artık dışarıdan bir eşya almanızın esprisi kalmadı çünkü ZENGİN ile DEVLET gene anlaştı. Al gülüm ver gülüm.
İlginç olan 10 binlerce çeşit üründen Türkiye de hep en eski olanı Firmalarca içeriye girdiriliyor aynı arabada olduğu gibi. Türk insanı her tarafından çevrelenmiş durumda maalesef. Aşağıya insanların yorumlarını alıntılıyorum. İnsanlar tek kelimeyle “mutsuz”lar. Aynı benim gibi.
Öyle Urfa’ya bedava elektrik vereceğim, Selo’yu salacağım diyeceğine muhalefet çıkıp “imei kayıt ücreti denen fahiş zorbalığı sonlandıracağız” dese iyi olmaz mı?
“Gençlerin ve gelir grubu düşük vatandaşların yurt dışından uygun fiyata bir kaç dolara aldığı ürünlere getirilen bu zorba vergi saçmalığını kaldıracağız” dese daha çok hoşunuza gitmez mi?
Tüm Fetö tutuklularını salsa mı yoksa bireysel kullanıcının temel ihtiyacını giderecek kadar teknolojik ürünü almasına vergi almaması mı daha çok hoşunuza gider?
Anlamıyorum bu muhalefeti ben. Şu anda garibanın, öğrencinin, yoksulun sırtına kırbaç vuran bir iktidar var. Muhalefet Pkk’lı haklarından, Pyd’lilerin uğradığı haksızlıklardan, kaçak elektrik kullananlara bedava elektrik gibi abudik gubidik şeylerden konu açıyor. Bizim sorunumuz bu değil. Bizi kırbaçlayan bir iktidar var. Varı yoğu kendi burjuvası ile amuduyla götüren bir iktidar var. Ama muhalefet lideri çıkıp alakasız ve garip şeyleri vaat ediyor.
İsteklerimiz basit.
1- İSS hizmeti veren şirketler alt yapı yatırımı yapmaz zorundadır. Bu şirketlerin yapmadığı yerlere bizzati kamu kendi yatırım yaparak tüm ülkeye en az 100 mbit sağlıklı interneti sağlayacak alt yapıyı kuracaktır.
2- 2 senede 1 kere insanların aldığı telefon (çıkar göster diyen dayılara en çok) vergiden muaf tutularak en temel ihtiyaçlardan biri olan telefona ulaşım kolaylaştırılacak.
3- İnternet hizmeti fahiş fiyatlara değil herkesin makul şekilde ulaşacağı fiyatlara sağlanacak.
4- Yurt dışından 100 dolar (bu fiyat tartışılabilir) altına verilen siparişlerden gümrük vergisi, gümrüğe sunum ücreti gibi garip adlar altında ya da başka hiçbir ad altında ücret talep edilmeyecek.
5- İmei kayıt ücreti denen saçmalık anında son bulacak. İmei kaydı güvenlik için zorunlu olabilir lakin bir ücrete tabi olmayacak.
6- GSS gönüllü olacak. 5 milyon genç erkek zorla borçlandırıldı, hepsi silinecek ve sadece isteyenler bu hizmeti almaya devam edecek.
7- Her sene bedava kitap saçmalığı son bulacak. Emanet kitap verilecek. Sene başı verilen kitap teminatla teslim edilecek ailelere. Sene sonunda bir zarara uğramadan ve yeniden kullanıma uygun şekilde geri alınacak, bir tahribat varsa kitap ücreti veliden tahsil edilecek.
8- Özellikle meslek lisesi öğrencilerine devletin staj bulma zorunluluğu olacak. Gerekirse yasa ile her şirketin kendi alanında stajyer çalıştırma zorunluluğu olacak. Öyle göstermelik 1 2 tane değil, her öğrenci stajını düzgünce tamamlamak zorundaysa bu zorunluluğu devlet sağlayacak.
9- Kayıp kaçak bedeli denen saçmalık, hanelerde elektrik, su, telefon gibi temel ihtiyaçlardan alınan KDV, ÖTV vs gibi tüm vergiler kaldırılacak. Kaçak kullananlara “biz iktidar olursak size artık hep bedava olacak” değil, “biz iktidar olursak kaçak kullananlara hapis cezası vereceğiz” denecek.
10- X parti gençlik kollarından değil Türkiye’nin hiçbir siyasi partiyle işi olmayan gençlerinden taleplerini iletebilecekleri platformlar kurulacak. Bu platformlar göstermelik değil gerçekten işe yarayan yerler olacak.
Şu maddeler ile Z kuşağı muşağı değil tüm gençlerin gönlüne girersin. Ama bizimkiler ne yapıyor? Selo’ya özgürlük vereceğim (yeniden yargılanacak, bağımsız yargı falan değil direkt ben dedim olur kafası devam edecek yani), Fetöcüleri salacağım, kaçak elektrik kullananlara elektriği bedava vereceğim (babasının malı ya, verir tabi) gibi garip açıklamalar yapıyor. Ölümü gördük sıtmaya razıyız diye kendini “tercih edilen” sanıyor. Bilmiyor ki millet öyle bir sıkışmış durumda ki Akp’den karşısında tuvalet terliği, sarı olan, plastik, bir tarafı kompuştur hani, ayak dışarı çıkar, basamazsın yahu, yani giyemezsin de ayağını sürürsün üstüne basarak, işte o derece pis, çirkin tuvalet terliği aday olsa ona oy verme kıvamına geldi. Yok mu şu ülkede bir tane Allah’ın kulu çıkıp şu vaatleri versin. Yoksa aynı tas aynı hamam devam edecek mi demek istiyorlar? Nedir bu gençliğin çektiği?
Lee-on!(Levent)4 hf.
Yillar oldu, eskiden ebay ile sipariş geçerdim. Paypal a rest cekilmesinden sonra ebay bitti. Sonra AliExpress den devam ettim. Simdi onu da bitirdiler. Sanki ulkede bi b.k uretiliyor da, bir de vergi aliyorlar disardan alacagin seye. Ha al yine ama bir adabı mantigi olur. Kafasına estiklerinde 10 10 vergi iteliyorlar… Ali babanin çiftliği oldu ülke..
Bella Ciao(Cemal Yazgan)4 hf.
Milletine bu kadar düşman bir hükümet görülmemiştir..yüzde 30 nedir..Allah ıslah etsin .
kadirsu(abdulkadir mahmut su)4 hf.
yazık bize vallahi çok yazık bize.araba alamıyoruz,yakıt alamıyoruz,telefon alamıyoruz,ev alamıyoruz,tatile gidemiyoruz,ailenle hafta sonu bile bi yere gidemiyoruz,giyim kuşam gibi ihtiyaçlarımızı zar zor karşılar olduk,yurt dışına gidemediğimiz gibi artık yurt dışından bi şeyde getiremiyoruz.niye,yönetenlerimiz böyle uygun gördüğü için.iğrenç mobilyalı evlerinde daha da lüks içinde oturmaları için…1 sene daha sıkalım bakalım dişimizi
StaatSanWalt(FFF)4 hf.
Vallahi sırf dışarıdan ucuza tek birşey alıyorduk ilk önce parayı hiç ettiler şimdi vergi üstüne vergi koydular yahu sizin derdiniz ne bu Türk milleti ile ya? Vay arkadaş dünya tarihinde eşi benzeri yoktur kendi milletine bu kadar düşman olup bu kadar destek gören tek iktidar yoktur
MMiu(miu)4 hf.
El süpürgesi aldım xiaomi, hepa filtresi ülkede yok. Aliexpress den almıştım, bu tarz basit ihtiyaçlar için neden soyulmalı vatandaş, aliexpress de şöyle bir gezinince görüyorsunki Türkiye ve diğer ülkeler diye artık ayrım var, ya yollamıyorlar, ya da bazı koşulları var ya da kol gibi vergi. Eskiden ucuz ürünler kargosuz vergisiz eve kadar gelirdi, ucuz dediğim en az 100$, düştüğümüz hallere bak. Birde vergi toplayıp çar çur etmeseler helal olsun diyeceğim de durum ortada, vergi konusunda bu kadar saçmalık çaresizlik göstergesi, ülkece okeye dönüyoruz, yakında piston aşağı oluruz…
Ben TE’nin seçimlerde kullandığı şu sloganı çok ama çok benimsedim: TÜRKİYE YÜZYILI bu slogan bu hedef sadece TE sloganı hedefi olmamalı herkesin hedefi olmalı. Elbette Türkiye yüzyılı KK ile ku-ru-la-maz.
Artk TE gitmeden önce ezilmiş kitlelere evrilmeli…” demiştim. Seçimler sonrasında. Bu temenni ne güzeldi.
Olmadı! Ezilmişler iyice ezildiler. Ne ev alma hayalleri, ne araba alma hayalleri ne huzurla çalışma hayalleri kaldı. Biz Türkler bu ezilmişlikten ancak Allah’ın inayeti ile kurtulabiliriz.
Olmadı! Tayyip Erdoğan’ın çabaları hep zenginlere adanmış gibi görünüyor. (belki değildir ama insanın aklı gönlü böyle diyemiyor). Her ay yapılan toplantıdan sonra “İHRACAT YÜKSELDİ” deniliyor. ÜRETİM, İHRACAT, İSTİHDAM bunlar önemli diyor. Doğrudur ama ev kiraları, ev fiyatları, iğneden ipliğe ürünler , domates, fasülye anavatanı olan Ege’de bile 100 tl, 30 tl, 60 tl…olacak şey değil. Hani tüketici ile üreticinin arasındaki aracılar kaldırılacak ya da bir düzene sokulacaktı. Hiç olmadı. 40 yıllık arabalara 300 bin Tl fiyat veriliyor dur diyen bir irade yok. TE hala dünkü toplantıdan sonra olumsuzluklar üzerinden yapılan siyeset hüsran getirir diyor. Ne yapalım İHRACATÇI lara bakıp, ultra zenginleşenlere bakıp Ya Rabbi şu dünyada ezildiğimiz için sana şükürler olsun mu diyelim.
Bizden 3 ila 5 kat fazla maaş alan milletvekillerine bakıp ne güzel adalet her yerde var mı diyelim. Olmuyor. Madem bu ezilmiş millete VERGİLER bindirerek abad olacaksın ez o zaman! %20 lik ultra zenginler seni abad etsin. Önce gereksiz milletvekillerine para yağdıracağına, bir kaç yerden maaş alan sülüklere para yağdıracağınıza çıkın TV ye canlı yaynında aylıklarının bir kısmından feragat ettiğinizi söyleyin. Sizde zavallı ezilen emekli gibi maaş alın da sizin de boyunuzun ölçüsünü görelim.
Seçimden önce umutlarımız vardı ! Bitti! Maliye bakanı geldi sıradan bir insanın bile yapabileceği millete vergiyi dayama formülünü uygulayıverdi. Hani farklılık. Vahşi kapitalizmin tekniklerini kullanarak, dolaylı dolaysız vergilerle canımızı çıkardınız. 2000 yılından önce de böyleydi lakin biz o düzen bozulsun diye TE’ye oy vermiş idik. Olmadı.
Erbakan’ın Adil Düzen sistemini uygulamaya çalışın hiç olmazsa. Batının ezen sömürü sistemini uygulayacağınıza.
Dünyayı hayal et tam ortada biz varız ve!!! Çepeçevre sarılmışız nefes alamıyor gibiyiz. Hayır, hayır! Bir el var ki bizi feraha kavuşturmamaya and içmiş gibi. Hatta Osmalıda da Türk milleti fakr-u zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olarak yaşamış gibi görünüyor. 1900’lü yıllardaki filmlere bakınca aslında 1700’lü yıllarda da çok iyi bir hayat yaşamamış bir millet ilzenimi alıyor insan.
Biz şu dünyaya ezilmiş olarak doğup ezilmiş olarak mı dünyadan göçeceğiz. Bilemiyorum. Ya da her şey iyi de ben sadece kendi küçük zaviyemden mi böyle görüyorum. Ama hayır bu bir kabus gerçek bir kabus zam var, zulüm var, endişe var, kiracı-ev sahibi çatışmaları var sonu kanla bitiyor. Mazlumlara kol kanat geren hiç kimse hiçbir güç maalesef yok. 2 yıl önce 500-1000 Tl olan ev kiraları bir anda 10 bin yirmi bin otuz bin TL olabilir mi! İnsanların ortalama aldıkları maaş 20 bin tl. Allahım bu millete yardım elini direkt olarak uzatabilir misin? Yoksa seçilmişlerden bir halt olmayacak!
Tüm bunlardan sonra hala 1000 yıllık Türk devlet aklına dayanarak sabırlar bekleyip görmekten başka elden ne gelebilir