Aldığı ödüller: Robert Award for Best Actress in a Leading Role
Bu film kült film olabilecek bir film. Görüntüler filmin akışı kıyafetler her şey muhteşem. Danimarka’nın tarihinde din ve aklın çatışmasını harika yansıtmış olan bir film. Hıristiyanlığın eleştirisi mi aklın eleştirisi mi doğrusu seyirciye kalmış gibi. Film 2 saatten uzun. Ancak film o kadar akıcı ki iki saatin ne zaman geçtiğini anlamıyorsunuz.
“Yalnızlığı ayrılığı bana sor” , “Hatıran Yeter” dedi ve sustu gençliğimin Arabesk kralı Ferdi TAYFUR. Nice şöhretler yaprak gibi dökülüyor. “Vay!” diyorum. Hatıralarıma dönüyorum çocukluk ve gençliğimin şöhretleri öldükçe.
80’li yıllarda plaklarda dinlemeye başlamıştım sonra kasetlerde sonra cd dvd lerde yıl 2025 hala dijital medyada dinliyorum.
Esasen arabesk müzik sık dinlediğim bir müzik türü değildir. Fakat bazen bir anda dinleme isteğim çıkar ve dinlerim ve hatta kendimce mırıldanırım.
Arabesk müzik belki öncelikle Arap müziğinden neşet etmişse de Türkler bu müziği kendi tınıları ile bambaşka bir merhaleye taşımışlardır. Televizyonun olmadığı zamanlarda radyonun kısa dalga frekansından Türkçe yayın yapan Almanya’nın Sesi radyosundan Deustsche Welle ile birlikte Arap radyolarını da dinlerdim. Arap kanalları Türkiye’den Ferdi Tayfur, İbrahim Tatlıses gibi arabeskçilerin şarkılarını yayınlıyorlardı. Arap kanallarındaki Arapça bir çok şarkı benim kulağıma ağır, uzun nefesli ve dümdüz ritimsiz sıkıcı gelir.Halbuki aynı tarz Türklerde tam bir şaheserdir. Büyüleyicidir.yani Türkçe de büyüleyicidir. Türkçemiz mantığın ve sesin harmanlanması ile ortaya çıkmış bir mucizedir.
Biz Türkler tarih boyunca karşılaştığımız kültürlere çabuk adapte olmuş onları alıp kendimize göre biçimlendirmeyi çok iyi başarmışız. Kendimizden de ekleyince ortaya güzellikler çıkmış. Mesela Halk Edebiyatımızın yanında İranlılardan aldığımız Divan edebiyatını kendimize özgü geliştirmişiz. Avrupa’dan Asya’yadan Orta Doğu’dan Amerika’dan neler almışsak onları işlemeyi bilmişiz (sinema, film hariç ).
Beynimize kalbimize dokunan nice sanatçılar şöhretler göçtü. Onlardan bazılarını gelecekte hatırlayacaklar lakin bizi hiç kimseler bilmeyecek. Sessizce yaşayıp sessizce unutulup gideceğiz. Hey dünya!Bu kadar insanı canlıyı cansızı öğütüp ne yapacaksın.
Günümüz insanının Kuranı okumamasının sebepleri üzerinde kafa yormuş pek çok insan var ancak Dücane Cündioğlu “ Kuran ve Dile Dair” adlı kitabında çok farklı açılardan ele almış konuyu.
Öncelikle Kuranı bizim anlamamızdan çok Kuran-ı çevirenin anlaması önemli. Tercüman anlayamıyorsa bize nasıl anlatacak. Özellikle Türkler ve dili Arapça olmayan halkların Kuranla arasına maalesef tercümanlar giriyor. Tabi bu da Kuranın saflığını anlam yoğunluğu ve bütünlüğünü allak bullak ediyor. Yani Kuranı en iyi anlamanın yolu Arapçayı bilmek oluyor.
Eskiden herhangi bir konu düz yazı ile değil şiir yolu ile anlatılıyordu. Tabi şiirde düz yazı gibi bütünsel anlamdan ziyade parça anlam vardı. Divan edebiyatında her beytin kendi içinde anlamı olması gibi. Dolayısıyla kitabı elinize aldığınızda beyitlerle dörtlüklerle karşılaşıyordunuz. Bu elbette çoğunlukla sözlü geleneğe sahip insanların ezberlemek ve hatırlamayı kolaylaştırmak maksadıyla uyguladıkları bir yöntemdi. Böyle düşündüğümüzde günümüz modern yazınına alışmış bizler için oldukça zahmetli bir teknik şiir tekniği. Bugün anlatmak istediklerimizi şiirsel anlatmaya kalktığımızda nasıl bir tepki göreceğimiz aşikar. İşte bu sebepten Kuranın yazım tekniği biz modern insanlara uzak kalmış olabiliyor.
O, Dubai’den geliyor.Ben Bodrum’dan.Atatürk Havalimanı’nda buluşup, iki sevgili Atina’ya uçacağız.Hayattan tam üç gün çalacağız.Ve kızımızdan.Üç tam gün, tanıdık kimse olmadan etrafta, biz iki sevgili yalnız olacağız.Adanın sokaklarında el ele dolaşacağız.Birbirimizin gözünün içine bakacağız.Kendimize, birbirimizi yeniden hatırlatacağız.Her güzel evin duvarına yaslanıp öpüşüp, koklaşacağız.(O, “Yapma!” Diyecek, ben aldırmayacağım!)Esas olanın, ikimiz olduğunun bir kere daha farkına varacağız.Biz yoksak, “mutlu aile” yok.Biz, birbirine dolanmış iki sarmaşığız, kendimizi sulayacağız…Tabii bütün bunları yapabilmemiz uçağı kaçırmamamıza bağlı!Aksi gibi onun uçağı, Dubai’den kalkarken rötar yaptı.Yandık!İstanbul’a bir türlü inemiyor.