Yazan: Özcan ATAR
Günümüz insanının Kuranı okumamasının sebepleri üzerinde kafa yormuş pek çok insan var ancak Dücane Cündioğlu “ Kuran ve Dile Dair” adlı kitabında çok farklı açılardan ele almış konuyu.
Öncelikle Kuranı bizim anlamamızdan çok Kuran-ı çevirenin anlaması önemli. Tercüman anlayamıyorsa bize nasıl anlatacak. Özellikle Türkler ve dili Arapça olmayan halkların Kuranla arasına maalesef tercümanlar giriyor. Tabi bu da Kuranın saflığını anlam yoğunluğu ve bütünlüğünü allak bullak ediyor. Yani Kuranı en iyi anlamanın yolu Arapçayı bilmek oluyor.
Eskiden herhangi bir konu düz yazı ile değil şiir yolu ile anlatılıyordu. Tabi şiirde düz yazı gibi bütünsel anlamdan ziyade parça anlam vardı. Divan edebiyatında her beytin kendi içinde anlamı olması gibi. Dolayısıyla kitabı elinize aldığınızda beyitlerle dörtlüklerle karşılaşıyordunuz. Bu elbette çoğunlukla sözlü geleneğe sahip insanların ezberlemek ve hatırlamayı kolaylaştırmak maksadıyla uyguladıkları bir yöntemdi. Böyle düşündüğümüzde günümüz modern yazınına alışmış bizler için oldukça zahmetli bir teknik şiir tekniği. Bugün anlatmak istediklerimizi şiirsel anlatmaya kalktığımızda nasıl bir tepki göreceğimiz aşikar. İşte bu sebepten Kuranın yazım tekniği biz modern insanlara uzak kalmış olabiliyor.
Dücane Cündioğlu günümüz uzmanlarının “herkes tarafından anlaşılabilir herkes tarafından okunabilir olmak” doğrultusunda olduğundan insanların Kuranı anlayamamak gibi bir acziyetin içine düştüğünü tespit etmiştir. Eski eserlerdeki yazım metotlarının bizim alışkınlıklarımız dışında yazılmış olması eski eserleri doğal olarak Kuranı anlamamızda engel teşkil etmektedir.
İlmin dikey ve düşey olmasının yanında yatay mertebesi de var. Cündioğlu: “ teşkik ve tertib olayları alt alta ve önem sırasına göre dizmeyi bilmek demektir…. Modern söylem teşkik ve tertibi yani mertebeleri ortadan kaldırdığı için biz her şeye ve bilgiye eşit düzeyde ulaşabileceğimizi düşünüyoruz.” diyor. O halde Kuranı okuma ve anlama nasıl olmalıdır?
Kuranı okumak isteyenlere tavsiyem, Kuran bir bütünlük içindedir – aynen bir roman gibi ya da bilimsel bir makale ya da bir fıkra gibi- diye okumaya başlamamalarıdır. Hatta her gün farklı sayfalardan farklı ayetleri parça parça okumak en güzel okuma şekillerindendir. Kuranın bütün sureleri elbette birbirinden tamamen kopuk cümlelerden oluşmuyor. Aynı sure içinde aynı sayfada iki farklı konuyu işlediği gibi tek konuyu da işleyebiliyor. Ancak Kurandaki tertip son dönem bazı Kuran araştırmacılarının da dikkat çektiği gibi matematiksel bir bütünlük de gösterebilmektedir. Bu konuda farklı görüşler serdedilse de bu bana göre Kuranın mucizelerinden birisidir. Bazı ayetlerin tılsımlı biçimde sadece seslerden oluşmuş olması bizi Kuranın mucize olduğunu fısıldıyor.
Kuran özgün olduğunu hemen fark ettirir. Kuranı anlamak gerçekten de kolay değildir her insan için. Kuranı anlamak birçok sebebin yanında Allah’ın da lütfuyla oluyor. Yani Allah nasip ettiyse Kuran anlaşılabilir oluyor. İşte bana göre yukarıdaki pek çok sebebin yanında atlanılmaması gereken nokta bu. Kuranın içindeki cevhere ulaşmak o kadar kolay değil. Tıpkı bir inciye ulaşmanın zorluğu gibi ya da derinlerdeki petrole ulaşmak gibi. Saklı olan bu hazinelere ulaşmak büyük bir emek gerektiriyor. Kuran da böyle emek istiyor. Ama emeğin sonunda insana ışık tutan bir Kuran ayeti için neler feda edilmez ki!
Mevdudi meşhur tefsiri Tefhimde Kuranı anlamak üzerine güzel bir giriş yazısı sunar bizlere. Kuranın üslubu hakkında şunları söyler: “ Okuyucu, Kur’an’ı incelemeye başlamadan önce, O’nun okunan diğer kitaplardan farklı ve eşsiz bir kitap olduğunu aklından çıkarmamalıdır. Sıradan kitapların aksine Kur’an, edebî bir sıraya göre tertip edilmiş belirli konular hakkıda bilgi, fikir ve tartışmaları ele almaz. Bu nedenle Kur’an’a yabancı olan kişi, O’nunla ilk karşılaştığında, bölümler ve kısımlara ayrılmamış veya farklı konuların farklı bir şekilde ele alınmamış ve hayatın farklı yönleri ile ilgili emirlerin düzenli bir şekilde verilmemiş olduğunu görünce şaşkınlığa düşer. Buna mukabil, daha önceden hiç karşılaşmadığı ve onun kitap anlayışına hiç uymayan bir şeyle karşılaşır. Kur’an’ın imanla ilgilendiğini, ahlâkî direktifler verdiğini, kanunlar koyduğunu, insanları İslâm’a çağırdığını, kâfirleri uyardığını, tarihî olaylardan ibret dersleri verdiğini, uyarılarda bulunduğunu, müjde verdiğini ve bunların hepsinin bir âhenk içinde sunulduğunu görür. Aynı konu farklı şekillerde tekrar edilir ve görünürde hiç ilgisi olmayan bir konu diğerini takip eder.
Bazen hiç görünür bir sebep yokken, bir konunun ortasında başka bir konu anlatılır. Konuşmacı, hitaplar ve hitabın yönü hiçbir kurala uymaksızın sürekli değişir. Hiçbir yerde bölüm ve konuları ayıran bir işaret yoktur. Tarihsel olaylar anlatılır; fakat, anlatım tarih kitaplarındaki gibi değildir. Felsefe ve metafizik sorunlar bu konulardaki ders kitaplarından çok farklı bir şekilde ele alınır. İnsandan ve evrenden, tabiat bilimlerindekinden farklı bir dille bahsedilir. Aynı şekilde kültürel, politik, sosyal ve ekonomik problemleri çözmede kendi metodunu izler; kanunları ve prensipleri sosyologlardan, hukukçulardan ve hâkimlerden farklı bir şekilde ele alır. Ahlâk, bu konuda yazılan bütün eserlerden farklı bir yolla öğretilir.
İşte bu nedenle yabancı bir okuyucu, kendi kitap anlayışına hiç uymayan bu tip şeylerle karşılaştığında şaşkına döner. Kur’an’ın, ayetleri arasında hiç ilgi ve bağlantı veya konularında süreklilik bulunmayan bir kitap olduğunu, anlaşılmaz bir şekilde çeşitli konuları ele aldığını veya kelimenin kabul edilen anlamıyla bir kitap olmadığı halde, kitap şeklinde düzenlendiğini düşünmeye başlayabilir. Bunun bir sonucu olarak, O’nun düşmanları Kur’an’a çok garip iddialarla karşı çıkmakta, Kur’an’ın çağdaş izleyicileri ise bu şüphe ve karşı iddiaları çürütmek için garip yöntemler kullanmaktadırlar. Ya kaçış psikolojisine düşmekte ya da zihinlerini yatıştırmak için garip yorumlara yeltenmektedirler. Bazen de görünürde aralarında ilişki olmayan ayetleri açıklayabilmek için sunî anlam bağları kurmakta ve son kaçış olarak Kur’an’ın hiçbir düzen ve anlam sırası olmaksızın çok çeşitli konulara değindiği tezini kabul etmektedirler. Sonuç olarak, ayetler kendi yerlerinden alınmakta ve anlamda karışıklık ortaya çıkmaktadır.
Tüm bunlar, okuyucu, Kur’an’ı eşsiz bir kitap olarak kabul etmediğinde ortaya çıkar. Diğer kitapların aksine Kur’an başlangıçta, ele aldığı konuları ve ulaşmak istediği amaçları liste halinde sunmaz. Açıklama, üslûp ve usulû genelde okunan kitaplara benzemez ve herhangi bir kitap düzenini takip etmez. Bunun da ötesinde, Kur’an, kelimenin genelde anlaşılan anlamıyla bir “din” kitabı değildir. Bu nedenle, okuyucu sıradan bir kitap beklentisiyle Kur’an’a yöneldiğinde, O’nun olayları sunuş üslûbu karşısında şaşkınlığa düşmektedir. Kur’an’ın birçok yerinde arka-plan tasvir edilmez ve pasajın özel nüzul sebebi olan durum ve olaylara değinmez. Bunların bir sonucu olarak, sıradan okuyucu orada veya burada birkaç parça cevher keşfetse de, Kur’an’ın değerli hazinelerinden tam olarak yararlanamamaktadır. Bu kimseler sadece, Kur’an’ın eşşiz ve ayırıcı özelliklerini bilmedikleri için bu tür şüphelerin kurbanı olurlar.
Kur’an’ın tüm sayfalarına yayılmış halde birbirine benzer konulardan oluştuğunu düşünürler ve bunu anlamada zorluk çekerler. Hatta anlamı çok açık olan ayetler bile, onlara anıldıkları çerçeve içinde anlamsız görünür.
Okuyucu, önceden, inceleyeceği kitabın yeryüzünde kendi türünde tek kitap olduğu; edebî üslûbunun tüm diğer kitaplardan farklılığı; O’nun, konusunda eşsizliği ve daha önceden kafasında varolan kitap kavramının, onun Kur’an’ı anlamasına yardımcı olamayacağı konusunda uyarılırsa, anlamasına birer engel teşkil eden bu tür zorluklardan kurtulabilir. Bu nedenle, okuyucu ilk önce kendi zihnini önceden kalıplaşmış kavramlardan yalıtmalı ve bu Kitab’ın ayırıcı ve eşsiz özellikleri olduğunu kabul etmelidir. Okuyucu işte ancak o zaman Kur’an’ı anlayabilir.”
Yukarıda Mevdudinin de söylediği gibi Kuranı ilk defa okumaya koyulan okuyucun şaşırması gayet normal. Ancak zamanla Allahın da yardımıyla Kuranın özüne vakıf olan bir kari Kuranın aydınlığında mutluluğun kanatlarında uçacaktır. Kuran bir mucizedir çünkü. Okuyan buna böyle inanacak.

Yorum bırakın