Yazım sorunu daha 19.yüzyılda tartışılıyordu. Atatürk’ün yapacağı radikal devrimlerin zemini 19.yüzyılda hazırlanmaya başlanmıştı ve Atatürk sarsılmaz iradesiyle son noktayı koyuyordu.
Bugün bu güzel Türkçemizi anlaşılır şekilde konuşuyor yavaş da olsa dünyaya dilimizi yayıyorsak atalarımızın gayretlerini yad etmemiz çok önemli.
Türk Cumhuriyeti sanki köksüz, bir anda ortaya çıkıvermiş gibi bir anlayış hala beyinlerde dolaşmaktadır. Medeniyet çalışmamız varsa elbette köklerimizden aldığımız ilhamımız olmalı.
Evet Dilimizin değişim süreçlerinde yaşananlar maalesef toplumumuzun istifadesine sunulmak yerine akademik çalışmalar olarak kaldığına inanıyorum. Bu durum sadece Cumhuriyetimiz değil Osmanlı-Selçuklular için de böyle. Sanki gizli bir el bizi bir türlü geçmişimizle buluşturmak istemiyormuş gibi. İlginçtir ki geçmişle buluşamama belli bir görüşün sorunuymuş gibi gösterildi bizlere fakat bu araştırmalar esnasında anladım ki Cumhuriyetin ilk yıllarına ait bilgiler de çok fazla bilinmiyor. Ancak bu kısırlığı aşacak ve gelecek nesillere ışık tutacağız.
Daha önceki yazılarımda Türkçenin 1930’lu yıllarda ilk değişimi olan alfabe ile ilgili yapılan çalışmalardan kesitler sunmuştum. Fakat sadece alfabe değil yazım sorunları yabancı kelime sorunları,Osmanlıca Türkçesinin sorunları 1800’lü yıllarda tartışılmaya başlanmıştı. Aşağıda bu sorunları Münif Paşa’nın ağzından okuyacağız. Elbette sadeleştirilmiş şekliyle, yoksa Münif Paşa’yı bugün bizlerin anlaması ne mümkün. Daha sonraki yazılarda diğer Osmanlı aydınlarımızın neler söylediklerine eğileceğim. Evet işte Münif Paşa’nın düşündükleri:
İmla (Yazım) Meselesi – Münif Paşa
1 Mayıs 1862 tarihinde Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye’de Münif Efendi tarafından yapılan konuşmadan alınmıştır. (1)
Cemiyetimizin amaçlarına ulaşmasını sağlayacak en önemli ve etkili yolları size sunmak istiyorum. Her şeyden önce dikkatinizi, bizde kullanılan yazım yöntemlerinin düzeltilmesine ve okumak-yazmak işinin mümkün olduğunca kolaylaştırılmasına çekmek isterim.

Bugün kullandığımız yazı sisteminin öğrenilmesinin ne kadar zor olduğunu dikkatli kişiler, özellikle de (zıtlıklar sayesinde her şey daha iyi anlaşılır) prensibinden yola çıkarak diğer milletlerin yazı sistemlerini bilen ve aralarındaki farkı karşılaştırma yeteneğine sahip olan kişiler iyi bilir. Bugün kullandığımız yazılarda hareke (sesi gösteren işaret) kullanılmadığı için, her kelime birkaç farklı şekilde okunabilir. Diyelim ki Arapça’da mevcut olan harekeler kullanılsa bile, bu yine de anlamın doğru şekilde anlaşılmasına yeterli olmaz.
Her ne kadar bu konuda yetkin kişiler yazıyı kolayca okuyabilse de, bu kolaylık ancak sürekli okumakla kazanılan alışkanlıkla mümkündür. Kelimelerin biçimleriyle tanışıklık ve anlamların önceden bilinmesi bu kolaylığı sağlar. Yoksa bilinmeyen ifadeler ya da alışık olunmayan özel isimler doğru şekilde okunamaz. Mesela sadece üç harften oluşan “و” kelimesi Türkçede üç farklı anlamda kullanılabilir ve “كورك” kelimesi altı farklı şekilde okunabilir. Cümlenin gelişinden anlam doğru tahmin edilse de, özellikle özel isimlerde bu mümkün değildir.
Ayrıca, bizim yazı sistemimizde özel isimlerle sıradan kelimeler arasında yazılı bir ayrım da yapılmadığı için, bu da okuyucular açısından ayrı bir zorluk teşkil eder.
Okuma ve yazma öğreniminde karşılaştığımız zorluklar sadece bunlarla sınırlı değildir. Son birkaç yüzyılda benimsenen karmaşık ifade tarzı, Arapça ve Farsça kelimelerin yoğun kullanımı da yazmayı öğrenmeyi daha da zorlaştırmıştır. Bu güçlükleri aşmak uzun zaman alır. İnsan ömrü de sınırlı olduğu için, çoğu Osmanlı vatandaşı sadece yazmayı öğrenmek için harcadığı bu süre yüzünden başka bilgi ve beceriler edinmeye zaman bulamamaktadır. Elbette eğitim araçlarının yetersizliği de bu konuda etkili olsa da, okuma-yazma bilenlerin azlığının en büyük nedeni bu zorluklardır.
Avrupalıların yazı sistemlerinde bu tür zorluklar olmadığı ve eğitim yöntemleri de kolaylaştırıldığı için, 6-7 yaşındaki çocuklar bile çok rahat okuma-yazma öğrenmektedir. Erkek, kadın, çocuk, işçi fark etmeksizin herkes yazmayı öğrenerek kendini ifade edebilecek seviyeye gelebilmektedir. Buna ek olarak, bizim yazımızın bir başka zorluğu da matbaacılık açısından büyük bir engel teşkil etmesidir.
Avrupalılar sadece 30–40 harfle istedikleri kitabı basabiliyorken, bizde bir kitabı nesih yazıyla basmak için en az 500 çeşit harf gerekir. Ta’lik yazı için bu sayı iki-üç katına çıkar. Bu da yazının yayılmasını zorlaştırmaktadır.
Bu nedenle, eğitim ve bilgi yayma gibi hayırlı amaçlara ulaşmak istiyorsak, yazı öğrenimini zorlaştıran bu sorunları ortadan kaldırmak birinci önceliğimiz olmalıdır.
Bu amaca ulaşmak için iki yol vardır:
1. Kelimeler bugünkü şekliyle bırakılır; ancak altlarına üstlerine yeni işaretler konularak nasıl okunacağı belirtilir.
2. Harfler ayrı yazılır ve Latin alfabesinde olduğu gibi her harf gerektiği şekilde yazılır.(2)

Enver Paşa Alfabesi Huruf-u Munfasıla. Enver Paşa ordu subaylarına bu alfabeyi uygulatmak istemişse de sonuca ulaşılamamıştır. Ancak bu çaba Osmanlıca alfabede bir sorun olduğunun bir işaretiydi ve Latin alfabesine geçilme sebeplerini göstermesi bakımından anlamlıydı.
Birinci yol yeterli gibi görünse de, bu işaretlerin yukarı mı yoksa aşağıdaki harfe mi ait olduğu karışıklık yaratabilir. Bu da kafa karışıklığına, daha fazla düşünmeye ve özellikle matbaacılıkta büyük zorluklara yol açar.
İkinci yol ise bu tür zorlukları tamamen ortadan kaldırır. Okuma-yazma ve kitap basımı açısından çok daha kolay ve avantajlıdır.
Bu yeni yazı sistemini uygulamak şu anda uzak bir ihtimal gibi görünse de, sağduyulu insanlar bu sistemin faydalarını ve güzelliklerini kabul ederek, zorluklarına rağmen benimsemekte tereddüt etmeyeceklerdir.
Bu yöntemle hazırlanmış elifbalar ve bazı küçük kitaplar basılmış, bazı okullarda çocuklara öğretilmiş ve çok kısa sürede olumlu sonuçlar alınmıştır. Bu yüzden zamanla herkes tarafından benimsenip yayılacağı ümit edilmektedir.”
Evet, Münif Paşa Arap alfabesinin Türkçede çıkardığı zorlukları görüyor ve iki öneride bulunuyor ki ikinci önerisi işlev bakımından Latin alfabesine benzer bir kullanım öneriyor. Bu da bittabii o zamanlarda Latin harflerine geçme arzularının yavaş yavaş yeşermeye başladığını bize gösteriyor.
(1): Recep Alpyağıl, Felsefe Sözlüklerimiz-I, İz Yayıncılık, sf: 342, İstanbul,2015
(2): Bu ikinci yöntem Enver Paşa tarafından orduda subaylar üzerinden denenmiş ve fakat başarı sağlanamamıştır. (Ö.ATAR)

Yorum bırakın