Yazan : Özcan ATAR
Latin alfabesinin tartışıldığı süreçte elbette tüm Osmanlı aydınları Latin alfabesini topyekun kabul etmedi. Muhalif olanlar da vardı. Muhalif olanlar şu argümanları öne sürdüler :
- İslam birliğinden uzaklaşma olacak.
- Mesele alfabede değil, gramer yapısında, sözcük kullanımındadır.
- Geçmişle bağlar kopacak ve bu bağlamda bilginin kesintiye uğraması gibi bir sorunla karşılaşılacak.
- Batı Uygarlığının esiri olunacak.
- Anketlere göre millet afabenin değişmesini istemiyor.
Milletin Latin alfabesini istemediği şu bilgiden kaynaklanıyor: “1924 yılında Maarif Vekili iken Saruhan Mebusu olan Çınar Bey öğretmenler arasında bir anket yapmıştır. Türkiye’deki öğretmenlerin % 97’si Latin Harflerinin alınmaması yönünde düşünce belirtmişlerdir. Bu sonuçla Maarif Nezareti tarafından yüreklendirici bir sonuç ortaya çıkmamıştır.” Evet, o günün şartlarında anketi nasıl düzenlemiş ve anketten sağlıklı sonuçlara nasıl ulaşmışlardır kim bilir. (1)
Atalardan Nedim’i, Nef’i’yi anlayamamak, kültürümüzden kopmak (hangi kültür?), Avrupa Medeniyetinin tasallutu altına girmek gibi düşünceler serdeden Cemil MERİÇ: “Harf inkılabı altı yüz yılı rafa kaldırmadı sadece bin dört yüz seneyi rafa kaldırdı. Amaç yeni nesillerin mazi ile olan bütün bağlarını kesmek, onları mazisiz, öksüz ve köksüz bir hale getirmek. Bir edebiyat fakültesi mezunu bırakın Fuzuli, Baki, Nedim gibi klasikleri anlamasını “Gençliğe Hitabe”yi bile zor anlıyordu artık. Jakobence yürütülen inkılapların asıl amacı buydu. Ve cumhuriyet bir parça bunu başardı. Kendi geçmişine bu kadar ilgisiz, düşman bir millet yoktur dense yanlış olmaz. Gerekirse Hıristiyan oluruz diyebilecek kadar işi abartmış olan devlet adamlarının marifetiyle ne yazık ki koca bir nesil dinine, mazisine, musikisine, şiirine, örfüne kısacası bütün kutsallarına yabancılaştırıldı.
Harf Devrimi’nin tek amacı ve hatta en önemli amacı, okuma yazmanın yaygınlaşmasını sağlama değildir. Devrimin temel gayelerinden biri, yeni nesillere, geçmişin kapılarını kapamak, Arap-İslâm dünyası ile bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı. Yeni nesiller, eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazı ile çıkan eserleri de biz denetleyecektik. Din eserleri, eski yazıyla yazılmış olduğundan okunmayacak, dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı.” (Y.Kaplan) Bu tesbitlerin serapa gerçek olduğunu hangi ak-ı selim inkar edebilir? Çok şükür ki mazimizin canlı bir şahidi olan mimariye bir şey yapamadılar. Gerçi ona da dokunmaya çalıştılar ama dikiş tutmadı.” diyordu . (2)
Elbette Cemil MERİÇ üstadımızın tüm tespitleri yanlış olmamakla beraber söylemlerinde aşırı hamasilik var. Duygu patlaması gibi bir şey. Nefi’yi, Nedim’i halk zaten anlamıyordu lakin anlasa idi ne olurdu. Hiç. Kaldı ki Latin alfabesinin onları anlamamakla ne gibi bir bağlantısı var. Arap-İslam ile bağların kopması ile Latin alfabesinin ne ilgisi var düşününce bu argümanların o kadar da tutarlı olmadığı görülür. Latin alfabesi teknik bir durum Arap-İslam dünyası ilişkileri siyasi bir durum. Bizde Türkçe Arap alfabesi ile yazıldığında bir Arap Türkçeyi mi anlayacaktı ya da daha doğrusu Osmanlı Türkçesini mi anlayacaktı. Elbette hayır. O halde bu argümanlar toplumu kutuplaştırmaktan taraftar toplamak zihinleri bulandırmaktan başka ne işe yarar?

Kazım Karabekir, Latin alfabesiyle ilgili düşüncelerini, 5 Mart 1923 günü; “Latin Harflerini Kabul Edemeyiz” başlığı altında demeç vererek açıklamıştır. O’na göre; “Latin harflerini savunanlar yabancıların propagandalarından etkilenmekte ve ülkeye zararlı bir fikir sokmaya çalışmaktadırlar. Türk dilini ifade edecek hiçbir Latin harfi yoktur. Bu fikirler Türk toplumunu etkilerse bütün İslâm âlemi üzerimize hücum eder ve birbirimizi yeriz.” Sözleriyle ifade etmiştir. (3)
Bugün 2025 yılında Kazım Karabekir’in öngörülerinin tutmadığı aşikâr. İslam aleminin bize saldırması bir yana İslam Aleminin hamiliği Türklerde desek yanlış olmaz. Hem de Latin Alfabesi kullanan Türklerde. Demek ki İNANÇ başka, teknik bir konu olan ALFABE başka.

Namık KEMALNamık Kemal şunları söyler: “Eğer harfler değiştirilirse gelecek nesil, geniş bir coğrafya da yaşayan ve iki yüz yıllık bir dönemde İslam milliyetinin meydana getirdiği eserleri anlamayacak ve nesillerle milletler arasında bir kopukluk olacağını savunmuştur. Arap harflerinin İslam’ın bütünleştirici gücü olarak kabul etmiştir. (4)
Aydınlardan Ali Suavi ve Şemsettin Sami ise Arap harflerinin ıslah edilmesi ile ilgili görüşlerini açıkça ifade etmişlerdir. Arap alfabesi ile ilgili yapılan tartışmalarda harflerin değiştirilmeyip iyileştirilmesi gerektiğini savunanlar çoğunlukta olmuştur.

Şemseddin Samiİslam bir inançtır ve bu inançla yoğrulmuş insanlar vardır ve bu insanların bir kavmiyeti vardır. Bu Tanrının dünya üzerindeki sistemidir. Irklar bir hakikattir. Bu hakikatin üzerinden dünyayı algılayıp dünya görüşünü bu gerçeklik üzerine yapılandırmak bir haktır. Tüm insanlar için evrensel bir haktır bu. Fakat bu hakkın kullanılmasında bazı olmazsa olmaz kurallar vardır. Yaşama hakkı, adalet, inanç hakkı, özgürlük hakkı vs. gibi. Her ırkın kendine özgü özellikleri olduğuna göre dünya düzeninin devam etmesinde bu ırkların özelliklerinin bileşen şeklinde uygulanması önemli. Medeniyet dediğimiz şey işte bu ırkların özelliklerinden sadır olan hakimiyet durumudur. Elbette bu bir üstünlük değil dünya sisteminin matematiksel bir düzenidir. Tanrıya kalpler üzerinden ruhlarımızla bağlanırız. Irkımız üzerinden bağlanmayız. “Üstünlük takvadadır”
Necip Fazıl, İdeologya Örgüsü kitabında, Harf davası bölümünde şöyle bir soru yöneltir:
“Bizzat Lâtin harfleri dünyasına mensup bir ilim ve fikir adamının dünyada en mütekâmil ve ince harfler olarak “Arap harfleri”ni gösterdiğini ve kendi milleti için, kültür kökünü değiştirmek muhali olmasa, bu harfleri tavsiye edeceğini bilen var mıdır? Harf inkılâbı sırasında Amerikalı bir terbiye mütehassısının “Türklerin eski harflerini kaldırıp atması, kendi hesaplarına, Amerika’nın, bütün madenlerinden mahrum olmasından daha ağır bir kayıptır!” sözü gerçekten vâki midir? Amerikalı profesör, şüphesiz ki, kendi misyoner ve politikacılarının iştirak etmeyeceği bu sözüyle ne demek Arap yazısının aksine, Latin alfabesi, Türkçedeki pek çok sesi, meselâ sağır nun diye bilinen nğ harfini vermez; kaf ve kef ile ha, hı, he harfleri, yalnızca birer harf ile yazılır. Böylece zengin Türkçe hayli gerilemiş; yazıldığı gibi konuşulan fakir ve basit bir lisan haline getirildi.”(5)
Evet Necip Fazıl guya bir Amerikalının Arap Alfabesi Latin alfabesine göre daha gelişmiş daha işlevsel olduğunu iddia ediyor ve hatta Arap harflerini terk etmemizin bütün madenlerimizi kaybetmemizden çok daha tehlikeli olduğuna inanıyor.
Arapça ve Türkçe birbirinden tamamen farklı dillerdir:
- Arapça sözcüklerin başta,orta,sonda yazımları faklıdır.
- Arap alfabesinin sadece ünsüzler (sessiz harfler) üzerine kurulan bir yapı düzeni vardır. Türkçe’ deki sekiz ünlü (a,o,u,e,ö,ü,ı,i) sese karşı Arapça’ da sadece üç sesli harf (a,i,u) bulunur. Bu durum bir konuyu Türkçe ifade etmekte güçlük yaratmaktır.
- Türkçe’ de bulunan dört yuvarlak sesli ( o,ö,u,ü) için Arapça’ da sadece (u) seslisi vardır.
- Arapçada “ س sin”, “ ص sad”, ث peltek s seslerini Türkçe sadece “S” sesi ile karşılar ki bu da Türkçenin Arap harfleriyle yazımını zorlaştırır. Türkçe “Sabit” sözcüğü Osmanlıcada : ثابت şeklinde yazılır. “Sanki” sözcüğü Osmanlıcada : صانكی şeklinde yazılır. “Sana” sözcüğü : سکا şeklinde yazılır. Yani Osmanlıca yazmak isteyen bir öğrenci tamlamaları, gramer yapısı, Farsça sözcüklerin anlamlarını geçtim ilk öğrenmeye başladığında Türkçe de tek yazılışlı S ile karşılayabileceği sözcüklerdeki üç farklı S sesini çözmek zorunda.“Z” sesini Osmanlıca yazarsak Zan(şüphe) “ ظ” ile ; Zarar “ض” ile; Zat (şahıs,kişi) “ذ” ile, Zar (ince deri) “ز” ile yazılır. Görüldüğü gibi bunlar en basit sözcükler. Buna benzer durumlar “k” için ve farklı sesler için de geçerlidir. (6)
5. Arapça ve Farsça’ dan Türkçe’ ye giren sözcüklerde sesli harflerin kullanılmaması okumayı zorlaştırmaktadır. Örneğin, “kef” ve “lam” harfleriyle yazılan bir sözcüğün “kel” mi, “kil” mi, “gel” mi, “gül” mü okunacağını anlamak çok zordur. Bu sözcüğü doğru okumak için cümlenin gidişine bakmak gerekir.
6. Rık’a, Nesih, Talik, Sülüs, Matbu gibi birçok çeşidi olan Arap yazısının bütün çeşitlerini okumak uzmanlık gerektiren bir iştir. Bu nedenle Arap harfleriyle okuma yazma bilen birinin önüne gelen tüm metinleri okuması imkânsızdır.
7. Arap alfabesiyle Türkçe mesaj yazmada da sorunlar yaşanıyordu. Osmanlıcada çoğu sözcük gelişinden okunuyor, anlam bütünlüğü kurularak sonuca gidiliyordu. Örneğin “mükemmel” sözcüğünü yazmak için bugünkü harflerle “mkml” yazılıyordu. Bu yüzden bir sözcük pek çok şekilde anlamlandırılıyordu. Birinci Dünya Savaşı’nda Enver Paşa, bu durumu önlemek için yeni bir alfabe kullanmayı denemiş ama başarılı olamamıştı. (6)
8. Matbaada kitap basımında çıkan zorluklar. Bu konuda dönemin yazarları matbaa harflerinin Arapça olması zorluklar
Latin alfabesine geçiş yapmak yukarıda yazdığım sebeplerden dolayı en doğrusu ise de bazı olumsuz durumların olmadığı anlamına da gelmemeli. Öncelikle geçişin süreci ani hızlı biraz da fazla zorlama ile oldu. Önceki yazılarımda da bu durumun böyle olması gerektiğini savunan aydınlarımızdan örnekler vermiştim.Bu devrimin toplumsal dengesizliğe de yol açtığı aşikar. Belki bizim toplum kadar hızlı değişime uğrayan bir millet yoktur! Elbette bu sosyal sorunlara yol açacaktı açtı da.
Maalesef o günleri yaşayanların hatıraralarında güzel şeyler anlatılmıyor. Belki Atatürk topluma bu baskıyı yapmamalıydı. Ya da baskının dozunu az tutmalıydı. Artık o zamanki zamanın ruhu böyle cereyan etti. Mesela her şeyin Türkçeleştirilmesi derken ezanın Türkçeleştirilmesi olmamalıydı. Toplum elbette direnç gösterdi. Ezanın Türkçe okunmasının yolunu açan Adnan Menderes gibi bir değer – Atatürk İlkeleri bozuluyor argumanıyla, geçmişten gelen zihinsel dengesizlikle- asılmamalıydı.
Arap alfabesinin teknik olarak Türkçeye yarayışlı olmasa bile yazım şekillleri ve yazım hızı bakımından Latin alfabesinden daha iyi olduğu zaten bütün tartışmalardan anlaşılıyor. Doğrudur Arap harfleriyle tamamen bir sanat dalı oluşuturabiliyorsunuz. Biz süslü yazıya veda etmiş olduk.
Latin alfabesine geçince bir günde cahil olduk argümanı zaten inandırıcı değildi fakat arşivleri okuyan sayısının azaldığı da bir gerçek. Bugün açıkçası mezar taşlarını, eski Osmanlıca arşivleri kaç kişi okuyabiliyor bilemem. Az kişi olsa gerek. Bugün açılmayan arşivlerimiz o kadar çok ki açılsa da onları kim ne kadar okuyacak. Belki yapay zekaya tanılama yaptırılan örnekler üzerinden artık bu arşivlerin okunamama sıkıntısı tamamen ortadan kalkacak.
(1 ): [ Tarih ve Gelecek Dergisi, Mart 2020, Cilt 6, Sayı 1180 Journal of History and Future,March 2020,Volume 6, Issue 1,]
(2) ( 04:0021/12/2014, Pazar, G: 20/12/2014, Cumartesi, Yeni Şafak)
(3) (https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1022333)
(4) Tarih ve Gelecek Dergisi, Mart 2020, Cilt 6, Sayı 1Journal of History and Future, March 2020, Volume 6, Issue 1, sf: 183)
(6)https://mehmetbilgehanmerki.blogspot.com/2016/05/arap-harflerinin-turkceye-uyumsuzlugu.html,
https://pauctle.com/osmtr/index.php, https://www.nasilyazilir.net/osmanlica-sana-nasil-yazilir.html,
http://osmanlica.beycan.net/13225/sabit-osmanlica-nasil-yazilir.html#google_vignette
(6) Şevket Süreyya AYDEMİR, Tek Adam,III, İstanbul, 1993, s. 323

Yorum bırakın