Özcan ATAR

“…bu yüzden benden tavsiye isteyenlere gerçekten iyi bir tavsiye vereceğim. İsteğiniz dışında size verilmiş sorumluluklar için Tanrı başta olmak üzere herkesi suçlayabilirsiniz. Diğerlerini bilemem ama O’nun bu konuda affedici olabildiğini duydum. Fakat kendinize ait kıldığınız sorumluluklar için başkalarını suçlamayı bırakın. Zorda kalınca herkes yalan söyler. Her tavsiye her zaman doğru tavsiye değildir. Tavsiyelerin altında yatan niyeti hiçbir zaman bilemezsiniz. Ben de dünyanın en iyi niyetli insanı değilim. Niyetimin sorumluluğu bana, verdiğim tavsiyeyi uygulamanın sorumluluğu size aittir.”
Yukarıdaki satırlar, bendenbenkim.blogspot.com adresinde yayımlanan “Tavsiye ve Sorumluluk” başlıklı yazıdan bir alıntı. Yazarın kaleminden dökülen bu düşünceleri ilgiyle takip ediyorum. Ancak bu noktada bir parantez açmak gerek: Belki de postmodernizmin zihinlerimizde yarattığı o kaçınılmaz bulanıklığın bir sonucu olarak, Tanrı’nın mesajlarını ve O’nunla olan bağımızı anlamlandırma konusunda bazen isabetli çıkarımlar yapamıyoruz.
Bu durum, hayatın tam kalbinde iki temel gerçeklikle bizi yüzleştiriyor: Eğer bir inanca sahipsek zamanla bu inançta bir zafiyet oluşuyor; eğer bir inancımız yoksa bu kez de hayatın içinde derin bir anlamsızlık ve başıboşluk hissiyle savruluyoruz.
Oysa Tanrı bizden —belki de beşerî aklımızla hikmetini hiçbir zaman tam olarak çözemeyeceğimiz bir derinlikle— şu duayı dilimizden düşürmememizi ister: “Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceği yükleri yükleme!” Burada asıl mesele, Tanrı’nın bize takdir ettiği imtihanın ağırlığından ziyade, modern aklın reddetmeye meyilli olduğu o “Mutlak Otorite”ye, yani Tanrı’ya olan bağlılığımızın bir bilinç düzeyine erişmesidir.
Dünya hayatında çektiğimiz çilelerin geçici olduğunu, ruhun ancak bu zahmetler nispetinde saflaşıp değer kazandığını ve bu sürecin sonsuz bir yaşamın müjdecisi olduğunu idrak ettiğimizde; Tanrı’yı tenkit etmek bir yana, O’nu ancak minnetle anmak gerekir. Nihayetinde ne kadar hata yaparsak yapalım; gücüne güç yetiremeyeceğimiz ve mahiyetini tam manasıyla kavrayamayacağımız o Yüce Yaratıcı, yukarıdaki yazarın da isabetle belirttiği gibi, bize sonsuz bir merhamet ve affetme vaadi sunmaktadır.
Bizden istenen aslında gayet yalın: Tanrı’yı sadece bir kavram olarak değil, bir bilinç düzeyi olarak kavramak ve O’nu her yönüyle içselleştirmek. Bu içsel yolculuğu tamamladığımızda, geriye sadece O’nun eşsiz lütfunu ve rahmetini beklemek kalıyor.

Yorum bırakın