Yazan : Özcan ATAR
Türkiye gelişecek ilerleyecekse halkının dizi filmleri çok seyretmesiyle sabah akşam futbol konuşmasıyla olacak gibi değil.
Müzik, film, dizi ve futbol ile çevrelenmiş olan bizler bu döngüden nasıl kurtulacağız. Acun Bu kısırlıktan bir zahmet kurtulabilirsek Milli Kütüphaneden tonlarca kitabı hurdacılara satmak gafletinden kurtulabiliriz. Hele bu kitapların içinde “değerli eserler” de varsa.
Bu kitapların satılması hadisesi doğru ise bu ilk değil. Halit Fahri Ozansoy “edebiyatçılar geçiyor” adlı kitabında 20. Yüzyılın ilk dönemlerinde kitapların, nadide eserlerin , Servet-i Fünun ciltlerinin nasıl satıldığını imha edildiğini yana yakıla anlatıyor. Bir ülkede ilim, kitap bu kadar mı anlamını yitirir. Halbuki bir kitap sadece bir kitap bile bir milletin dünyadaki değerinin ve o ülkenin bir medeniyet oluşturma kapasitesinin olduğunu gösteren delil olur. Kutadgu Bilig eseri de uğruna değer biçilemeyen eserlerdendir ve tevafuken belki de yok olacakken bir sahafta bulunmuş insanlık medeniyetinin daha önemlisi Türk medeniyetinin en değerli hazinesi olmuştur.
19. yüzyıl sonu 20. yüzyıl başlarında Uygur yazma eserlerini bulmak ve ülkesine götürmek için at üstünde eşek sırtında Batılı bilim insanlarının, Rus bilim insanlarının Moğolistanda ,Çin topraklarında yaptıkları çalışmalar var ve buralardan buldukları sandık sandık eserler şimdi onların kütüphanelerinde saklı duruyor. İyi ki onlar ele geçirmişler şayet bizde olsaydı -ki olmazdı- hurdacılara satılır geri dönüşümle kitaplar bize poşet, defter kağıdı olarak gelirdi. Peki bu bilim insanları niçin kendilerini hırpalarcasına bu eserlerin peşine düşmüş niçin bu şiir, hikaye kitaplarına bu denli önem vermişlerdir. Elbette kendi medeniyetlerinin üstünlüğünü ispatlamak ve daha üst medeniyete ulaşabilmek için ama ilginç olan kendi medeniyetlerinin köklerini ararken Türk medeniyetinin köklerine ulaştılar. Onlar ulaştı da biz hala ulaşamadık.
Doğunun ve batının birleştiği binlerce yıldır çok medeniyetlerin üzerinden geçtiği bu topraklarımızda kim bilir ne hazineler ne kaynak eserler var. Daha 30 yaşına varmadan bitmiş, yağı çıkarılıp posası bırakılmış, hala bir iş bulma çabasından kendini kurtaramamış , yüzlerce sınavdan geçirildiği halde hala kendisine güvenilememiş, gelecek kaygısından kurtulamamış bir çok üniversiteli genç , bilimsel araştırma içerisine giremiyor diye onlara sitem etmek de pek haklı bir eleştiri olarak görünmüyor.
Pek çoğumuzun evinde kitaplık yok , kütüphanesi olanların kitaplıklarında da üniversiteye hazırlık kitapları var. Yani onca kitabı hurdacılara satan zihniyet evlerinde kütüphaneleri çok az olan bir toplumdan türüyor. Her şeye rağmen bu zihniyet yavaş da olsa kayboluyor okuyan ve düşünen nesil yetişiyor. Ülke olarak ilerlemek değişmek ve gelişmek istiyorsak okuyan ve düşünen bir nesle ihtiyacımız var. Hurdacılarda değil; evlerinde tonlarca kitabı olan bir nesle, topluma ihtiyacımız var.
